22 Eylül 2010 Çarşamba

GÜCÜM BURAYA KADAR BAĞIŞLAYIN


Şok şok… 12 Eylül referandumu MHP’yi parçaladı. Bu sütunlarda yazdığım Zehirli Balık yazımda derinliğine belirtmiştim, cemaat dokunduğu her şeyi zehirleyip dağıtıyor, diye. Ağar’ın partisi, Milli Görüş, Büyük Birlik ve nihayet MHP cemaatin ölümcül dokunuşuyla darmadağın oldu. MHP Devlet Bahçeli’nin büyük çabalarına karşın varlık sebebi-her şeyi olan Orta Anadolu’da hüsrana uğradı. Sadece Ankara’nın son belediye seçimlerini düşünün, Mansur Yavaş ve CHP’nin oyları AKP’yi kıl payı ikiye katlıyordu. MHP tam bir parçalanma yaşıyor. MHP 12 Eylül öncesi dinamizmini anti-komünizmden alıyordu ve MHP saflarını oluşturan köylü kitlelerle şehirli kitlelerin ayrışması hiç hissedilmiyordu. Şimdi MHP’li kitlelerinin hiç affedemeyeceği AKP’nin Habur ve Suriye sınırının satılması olayına rağmen oylarının nerdeyse yarıdan çoğunu kaybetmesi, Türkiye’ye yepyeni ve beklenmedik bir şok yaşatıyor. Bu inanılmaz şok’un boyutlarını ilk görmek isteyen ise Devlet Bahçeli’dir, anında erken seçim çağrısında bulunup, gerçek hasarın boyutlarını öğrenmek zorunda kalmıştır. 1960’lı yılların sonundan beri Orta Anadolu’da esip gürleyen MHP tam anlamıyla bir felaket yaşıyor.. Devlet Bahçeli’nin cemaate karşı tavrı çok iyi bilinmesine rağmen, cemaate karşı tavrını çok yaygın ve kitlesel olarak meydan meydan dillendirmemesi bugün feci bir hüsranla sonuçlandı. Oysa Devlet Bahçeli’yle MHP Türkeş’in dahi rüyasında göremediği oy oranlarına kavuşmuş ve yine Devlet Bahçeli’yle MHP hem şiddetle mesafe koyup hem mafyatik kabadayı çapulcu denilen kitlelerle bağını kopartıp tam bir şehir partisi olmuştu. Sonunda Türkiye’deki her şehirli partinin acı sonunu paylaştı, MHP de köylüleri şehirlilerinden fazla Orta Anadolu’nun partisiydi şimdi o da hem de başta Yozgat, Erzurum, vs., olmak üzere aforoz edildi ve yok olmak üzere..
Velhasıl seçim sonuçlarını en iyi tahmin eden anket şirketi yine o, bu, şu değil, rahmetli Aziz Nesin çıktı.
Seçimin mağlubu yine aynıdır ve Türkiye’nin sosyolojik gerçeğine ayak uyduramayan şehirli oylar, varoşlara ve köylülere karşı yine büyük bir hezimet yaşamıştır. AKP’nin oy aldığı aynı bölgeler elli yıldır sağ siyaseti besledi. Değişen bir şey yok, daha önce Menderes, Demirel, Özal, Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller ve benzerleri, köylü, kurnaz, göz göre göre insan evladını utandıran yalan ve hırsızlıklarıyla seçimi nasıl kazanmışlarsa sağcı oylar yine aynı yoldan Türkiye’nin siyasetini belirlemeyi sürdürmüştür.
Bu seçimde değişen ise, büyük medyanın tümüyle bu köylü varoş gerçeğini kabullenip hayati bir can simidi gibi bu yalan ve hırsızlıkları hem örtbas etmiş hem de her sağcı siyasetçi gibi bu gerçeğe ayak uydurmayı tek çıkar özgürlük yolu olarak görmüş olmasıdır.
GÜNEŞ PENSİLVANYA’DAN DOĞDU DOĞACAK
Sizler, ey okuyucular, siz de yarın bir istikbaliniz olsun istiyorsanız, bu köylü, kurnaz, hırsız, yalancı düzenbaz gerçeği bugünden, henüz yirmili yaşlarda fark edip kendinizi bizim gibi fazla yormayın..
Daha dün devletin en mahrem en gizli dairelerinden sınav soruları çalındı ve onlarca yıldır aynı yoldan çalınıp savcılar ve polisler yetiştirilip devleti ele geçirme planları açığa çıkmıştı. Bu kadar açık hırsızlıklara rağmen, AKP yüzde 58 oy alıyorsa, yaşasın Hırsızlar, Yaşasın bu hırsızları bağrına basan örtbas eden medya diye, takdir etmekten başka ne yapabiliriz.
Ey ülkesi için üzülen genç çocuklar, alkışlayın hırsızları, alkışlayın hırsızlıkları kim yaptı diye hiç sormayan özgürlükçü medyanızı.. Bugünden tezi yok kararınızı verip saflarınızı değiştirin, hırsızlar cemaatçiler yandaşlar Türkiye’yi ele geçirdi, sadece TRT’nin on-onbeş kanalı var, birinde olsun iş bulabilirsiniz, yolunuz Engin Ardıçlar’ın Yeni Şafaklar’ın Milli Görüşçüler’in Mehmet Ali Birandlar’ın Mehmet Barlaslar’ın Vakitçiler’in yolu olsun.. Şaklabanlık yalakalık rehberiniz olsun.
Yürüyün hırsızlar kim tutar sizi..Bu kadar aleni, fesupanallah dedirten yalanlara rağmen büyük kitleler yine size oy veriyorsa, bu ülkede hiç aç kalmazsınız, talihiniz sonsuza kadar açık olsun.
Genç adam, gördünüz işte elli yılın sağ iktidarlarının hazırladığı acı gerçeği, siz siz olun bu hayal kırıklığını bir daha yaşamayın. Gördünüz işte dağ başını hırsızlar almış, güneş ise Pensilvanya’dan doğdu doğacak. .Bugünden tezi yok, maaşlarınız düzgün öngörüleriniz hep sağlam ve siz ziftlenirken halkımız hep yanınızda sırtınızı gururla sıvazlayacak, bu acayip tabiat gerçeğine karşı fazla direnemezsiniz, fareler dokuz dokuz aslanlar tek tek çoğalır, insanlık ülküsü demokrasiye teslim olun, siz de bugünden tezi yok Okyanus Ötesi’ne selam durun.
HAYIRLI OLSUN
Velhasıl bize de takdir etmek düşer, sınav sorularını çalan derin devletin sahipleri kendilerini daha derin kılmak için bu çalınmış sınav sonuçlarıyla on yıllarca polisler savcılar yetiştirdiler ve hepsinin gayretiyle işte adaletine özgürlüklerine ve ahlak’ına hayran olduğumuz müthiş bir iktidar yola çıktı, insanlığa hayırlı olsun..
Referandum sonuçları Pensilvanya’ya hayırlı olsun, Amerika’ya hayırlı olsun, AB sözcülerine hayırlı olsun, yandaş medyaya ve bilumum köşe yazarlarına hayırlı olsun, büyük medyanın Turgay Ciner’ine hayırlı olsun, NTV’nin sahibi Ferit Şahenk’e hayırlı olsun, maden ruhsatlarına eline geçirenlere hayırlı olsun, derelere hidroelektrik santralı için yola çıkanlara hayırlı olsun, eski kaşarlanmış solculara eski köfte ülkücülere hayırlı olsun, buğdayın ithal edildiği ülkede Konya’da yüzde seksen oy verenlere hayırlı olsun, et ithal edildiği bugünlerde Afyon ve Kütahya’dan yüzde yetmiş oy verenlere hayırlı olsun, devleti ele geçirmek için soruları çalıp kendi polis ve savcılarını yetiştirenlere ve göz yuman medyaya hayırlı olsun, kalan yaşamını Kanada’da sürdüren haham Tuncay Güney’e hayırlı olsun..
SKY’dan beni kovanlara da hayırlı olsun, sonra çalıştığım Avrasya TV’yi Digitürk’ten kovup yerine Melih Gökçek’in kanalını koyanlara hayırlı olsun. Yediğimiz ambargo ve sansürler yetmiyormuş gibi adımıza yazımıza programlarımıza Cumhuriyet Gazetesi’nde, Halk TV’de dahi ambargo koyanlara da hayırlı olsun.
Altmış yılın sağ iktidarları Menderesler’e Demireller’e Çiller’e Mesut Yılmazlar’a, hepsine kucak dolusu teşekkürler, işte büyüttüğünüz Türkiye, öpüp koklayın, tıka basa yiyin tıksırın doya doya..
Bana da yuh olsun, Silivri’de hala niye tutuklandığını bilmeyenlere de yuh olsun.
AYRANIMIZ BU, YARISI SU
Yalnız bir tek sana yazıklar olsun Mustafa Kemal Atatürk, yurdumuzu esaretten kurtardın ama ağadan şeyhden kölelikten kurtaramadığın için, kabrinin kutsallığına sığınıp elli yıl sağ iktidarlarla koyun koyuna siyasetçilik yapıp yan gelip yatanların elinde Cumhuriyet oyuncak olduğu için..
Ne bekliyordunuz, paçasını ruhunu cemaate kaptırmış milliyetçi muhafazakar oylar mı umuyordunuz. Devrimci olacak gücü kendinde bulamayanlar sadece köpeklerdir, köpeklerin yalnız kapıları ve sahipleri değişir. Daha dün bir umuttur belki deyip uçmayı bekliyordunuz, bugün mutlak zafer alkışları içinde başbakan ilk konuşmasında Pensilvanya’ya şükranlar gönderip nihayet karanlıklardan aydınlığa çıkacağımız müjdesini veriyor.
Bu toprağın ve Cumhuriyet’in çocukları, yenilgi bizim için sürpriz yeni ve hiç de ilk değil, altmış yıldır alışığız, boy diyenler soy diyenler mezhep diyenler cemaat diyenler, hırsızlar, yalancılar altmış yıldır kazanıyor, ayranımız bu, yarısı su, işinize gelirse..
Artık önünüz açıldı, buyurun Haburlar’a kaldığınız yerden devam edin, artık yandaş medyanızın maaşlarını ikramiyelerle referandum primleriyle ödüllendirin. Artık kime satarsanız satın, artık tıksırıncaya aksırıncaya kadar sabahlara kadar halkın oylarıyla gönül rahatlığı içinde yiyin efendiler, sizi artık kim tutar. Kızılırmaklar’ı Fıratlar’ı ne kalmışsa sekiz yılda yarından tezi yok parçalayın bölüşün üleştirin. Halkın oyunu aldınız mı aldınız, Allah şahit yalnız ve yalnız siz haklısınız. Camii kapılarında sizi alkışlayan Müslümanlara hayırlı olsun, milli görüşçülere hayırlı olsun, artık tek vücut oldunuz, artık tek beden büyük devasa bir halk gücü oldunuz, yürüyün AKP’liler, ilk hedefiniz Akdeniz, bir sahiller mi kalmış, Toros’un dağlarında birkaç köy, Tunceli’de birkaç Alevi mi kalmış, alın ıspanaklarınızı makarnalarınızı hücum AKP’liler, ilk hedefiniz Pensilvanya..

Tuz şeker suda ne kadar kalır, eridik bittik işte, kaç tane dava açtılar hiçbiri bizden diyeceğimiz gazete ve sitelerde dahi haber olmadı, kaç yerden kovulduk, bizden diyeceğimiz yerlerin hepsi dahi karanlıkta boğulmamızı sadece seyrettiler.. Ne bitmez iftiralara suçlamalara maruz kaldık çoluk çocuk dahi bu iftiraları utanmaksızın alayla çoğaltıp şahsımıza hücuma geçtiler.. Geçen bu sekiz yılda en çok yazı yazan en çok konuşan ve en çok dava açılan ve tek bir avukat dahi bulamayan bir yazar olarak, içerden diyebileceğimiz ne kalleşlikler gördük, ne yapalım deyip sustuk.. Şimdi ambargo koyanlar iftira atanlar açık farkla kazandı, yolunuz açık olsun..
Birkaç yalan daha ha gayret, birkaç fırıldak daha, birkaç kömür yardımı daha, rötatifleriniz, milyar dolarlarınız, ihaleleriniz her şey ülkemizin menfaati için, adalet hukuk için, ha gayret az kaldı. Ülkemiz artık yarına kalmaz özgürlük ve hürriyetlere kavuşacak. Halk size oy verdi mi verdi, artık milyar dolarları utanarak gizleyerek değil aleni açık gün ortasında yemeniz için kapılar ardına kadar açıldı. Utanılacak gizlenecek dokunulmazlıklara sığınılacak hiçbir yasa kalmadı. Nasılsa hesap soracak hakim savcı hukuk kalmadı, artık size oy verenlerin “Ya Allah Bismilah Allahüekber” sloganlarıyla cami önlerinde topluca “euzubillah” der amin der yersiniz.

Size de yuh olsun, yandaş medyanın ekranlarına gidip güya horoz dövüşü yapan sahte kahramanlar, onurunuzla köşenizde bir başına oturmayı beceremediniz. Liberallere övgüler düzen ek’ler çıkartan, kuyruk yağından kakırdak gibi Cumhuriyet Gazetesi’nden ne bekliyordunuz, ne yaptığını kimsenin bilmediği Halk TV’de televizyonculuk oynayanlardan ne bekliyordunuz, ülkesinden habersiz, şahsi bencillik ve kaprislerinin adını ilerici solculuk koyanlardan ne bekliyordunuz? İktidarın bir tokadını yiyip korkudan ebediyen susup kaçanlardan ne bekliyordunuz, bertaraf oldunuz işte, paracuklarınıza ışıltı ekranlarınıza hanım spikerlerinize sabahlara kadar doymadığınız tartışmalarınıza, hayırlı olsun..
Ne bekliyordunuz, bu toprağın ekmeği sağcılara portakal dilimi şeftali gibi hep sulu yumuşacık iştahlı ve şehvetli, bize hep taş gibi kemik gibi hep sert oldu..
GÜCÜM BURAYA KADAR, BAĞIŞLAYIN
Şimdi dünden daha yalnız ama dünden daha güzelim.. Onların oy çuvalları var bizlerin her biri ayrı değer milyonlarca tek tek kendi örgüt gücü var. Onların gücü çöl tozu gibi tozu dumana katan medya örtbasları, yalanlar, iftiralar, bizlerin gücü ise doğru dürüst cesurca söylenmiş tek tek kelimeler, her biri üzüm tadında.
Şimdi başlıyor dünyada var olma heyecanı, insanlıktan süzdüğüm tek bilgi, düşünen hiç kimse ağalara şeyhlere siyasilere kolay av olmadı..
Çekeceğimiz daha çok acılar var, daha çok yanıp kavrulacağız, meyve şekerinin tadından kim usanmış, kim usanmış güzelden.
Şimdi başlıyor ülke cumhuriyet bağımsızlık aşkınızı bu en karamsar günden başlayarak ebediyen sınamaya..
Ben de bilmiyorum kardeşlerim gözlerini aşka aşkla kapatanların, gözlerini iftira ve yalanlara kapatanlarla savaşı nasıl ne şekilde sonuçlanır, vallahi bilmem..
55 yaşındayım dayanamazsam da artık sabredeceğim, bu maçı daha ne çok maçı kaybettik kaybederiz, ama Sadi’nin lafıdır, kimse sevgilime çirkin diyemez, sırtımdan bıçaklar yesem de…
Bir de özel notum var, referandumdan birkaç gün önce söylemiştim, artık yazacak konuşacak maddi gücüm imkanım kalmadı, ambargolara ve bedava yazıp çizmelere ve bitmeyen mahkemelere karşı bugüne önceden yazdığım 25 kitaptan birkaç lirayla gıdı gıdına geldik, kararım şu, gelecek seçimlerden bir iki ay önce yine yazıp konuşma imkanım olursa çıkar görevimi yaparım, içinizde en çok konuşan en çok yazı yazan kardeşinizim, gücüm buraya kadar.. Bağışlayın.. Belki arada bir Serdar Akinan’ın Mızıkacılar Sitesi’ne çıkar beş on dakika konuşuruz. Nazım’ın hiç bilinmeyen ama en güzel şiiridir, ‘rüyamda yari gördüm şöyle belden yukarı, bulutların ardından ay gibi gider, o gider ben giderim, hepsi bu kadar..’ Şimdi bırakmadan önce yazarlığı son satırına gelmişken yazarlığım, şiirimiz ne diyor yorumlamak istiyorum, son cümlem:, ‘rüyamızda bulutların ardından akan yarimizi görmüştük, hepsi buydu, hayat dünya her şey işte hepsi bu kadarcık..

Nihat Genç

KUZENİM NİHAT GENÇ’İ BİR DE BENDEN DİNLEYİN


Bu ülkenin ‘Gerçek Aydını’Nihat Genç’in Odatv’de yayınlanan ‘Gücüm buraya kadar bağışlayın’ başlıklı yazısını okuduktan sonra medya konusunda yazmak farz olmuştu. Nihat Genç tertemiz bir Anadolu çocuğudur. İnsanımızı aydınlatmak, doğru yönlendirmek, ama hepsinden önemlisi Anadolu’nun sesi olmak için çalışan bir yiğittir. Nihat Genç’in sevenleri olduğu gibi sevmeyenleri de vardır. Sevmeyenlerin büyük bir bölümü ise, Nihat Genç’in ‘tükürüğüme yazık diyerek’ yüzlerine bile tükürmeyeceği gazeteci, köşe yazarı, akademisyen geçinenlerden oluşmaktadır. Bunlar Nihat Genç’in sesinin kesilmesini isterler. Çünkü Nihat Genç’i kendilerinde olmayan yiğitlik, birikim ve gerçek aydın kimliği nedeniyle sevmezler. Halkın Nihat Genç’e olan sevgisini de çatlayıncaya kadar kıskanırlar.
Nihat Genç rahmetli büyük halamın oğludur. Dayısının oğlu olarak Nihat Genç ile gurur duyarım. Nihat, bugüne kadar mücadelesini hep yokluklar içinde sürdürmüş, bir yandan da hakkında açılan sayısız davanın masraflarıyla boğuşmuştur. Topluma aydın diye dayatılanlar maddi olanaklar denizinde yüzdürülürken, ekranlar, gazete köşeleri bunlara açılırken, Nihat’a tüm kapılar sonuna kadar kapatılmıştır. Bir ara açılır gibi olan kapılar ise gelen baskılar sonucu kısa sürede kapanmıştır.
Nihat Genç’e yer vermeyen medyada kimlerin at koşturduğunu herkes biliyor. Onlar için işbirlikçi, hain, satılmış, AB ve ABD’nin uşakları gibi tanımlamalar kullanmayacağım, çünkü benim tarzım değil. Kim olduklarını anlatabilmek için birkaç bilgi aktarmak yeterli olacaktır.
KÖŞELER VE EKRANLAR KİMLERE KALDI?
Eski dershaneciler, cemaat üyeleri, emekli din görevlileri, eski emniyet mensupları ve iş takipçileri ile kendilerini liberal demokrat olarak tanımlayanlar, eski solcular ve Kürtçüler bir araya getirildi. Böylesi bir medyanın oluşturulması için olanaklar seferber edildi, resmi ve gayri resmi desteklerin yanı sıra iç ve dış destekler sağlandı.
Yeni medya yapılanmasında yer alanların ortak paydası ise Atatürk düşmanlığıdır. Bu medyanın görevlerinden biri de, eleştiri ve muhalefet yapanları, hepsinden önemlisi Atatürk’ün eserine sahip çıkanları, dipsiz kuyulara benzeyen davalara bulaştırıp cezaevlerinde çürütmektir.
Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede yaşamsal çıkarları olan ABD’nin ülkemizdeki medyayı düzenlemeye çalıştığı bilinmektedir. Ayrıca AB’nin ve kimi Batılı sivil toplum örgütlerinin ülkemize yönelik politika ve faaliyetlerinde medyayı nasıl kullandıklarını da göz ardı edemeyiz. 
600 MİLYON DOLARDAN 200 MİLYONU TÜRK GAZETECİLERE
Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon, her yıl “kamuoyu” oluşturmak istediği bölgelerin medyası için özel bir fon kullanmaktadır. Pentagon’un, Irak işgalinin başladığı 2003 yılı için bu özel fondan Ortadoğu’ya 600 milyon dolar ayırdığı iddia edilmişti. Fonun üçte biri yani 200 milyon doları da Türkiye’ye aktarıldığı söylentileri ayyuka çıkmıştı. O dönem yayınlanan gazetelere, yapılan televizyon programlarına baktığımızda, gazeteci kimlikli birçok ismin hemen her gün yazdıkları köşelerden, çıktıkları ekranlardan Irak’ın işgal edilmesi yönünde propaganda yaptıklarını, kamuoyunu, Amerikan askerlerinin topraklarımızdan geçmelerine izin verilmesine, Irak’a Türk askeri gönderilmesine ikna etmeye çalıştıklarını görürüz.
2003 yılında Amerikan yönetiminin imaj sorumlusu olarak görevlendirilen Karen Hughes’un hazırladığı “Murrow Journalism Programı” adlı projeden kısaca bahsedelim. Söz konusu proje uyarınca Türkiye dâhil Ortadoğu bölgesinden titizlikle seçilen 100 gazeteci Washington’a davet edildi. Bu gazetecilere verilen görev, ülkelerine döndüklerinde demokrasinin gelişmesi, özgürlükler, ılımlılık, dünya barışı gibi konularda yazılar yazmaktı. Türkiye’den giden gazetecilerin isimlerini açıklamak benim görevim değil. Bu gazeteciler bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılıp yerine tüm kurumlarıyla yeni bir devlet kurulmasını isteyen yazılara ve programlara imza atıyorlar.
SOROS’UN TÜRKİYE’DEKİ ÇOCUKLARI
Dünyanın birçok ülkesinde renkli devrimler kurgulayarak iktidar değişikliklerini gerçekleştiren Soros Vakfı da ülkemizdeki medyaya el atmıştır. “Türkiye’nin tek ihraç ürünü askeridir” diyen Amerikan para tüccarı Georges Soros’un kurduğu bu vakıf yıllık faaliyet raporları yayınlar. Vakfın 2003 Faaliyet Raporu'nda 'Gazetecilik Sertifika Programı' adı altında genç gazetecilerin eğitildiği açıklanmıştı. Türkiye’deki bazı gazetelerin ve televizyon kanallarının en önde gelen kimi isimleri Soros’un finanse ettiği bu programda yer almış, görev yapmıştır.
Türkiye’de Amerikan çıkarları doğrultusunda haber yapmak için gazeteci eğiten bir kuruluş daha vardır. Kısaca NED olarak bilinen ve Soros Vakfı ile çalışan National Endowent for Democracy adlı bu Amerikan kuruluşunun eğittiği gazeteciler de Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine haberler yapma konusundaki uzmanlıklarıyla öne çıkmaktadır. Bu kuruluş ülkemizde yayınlanan ordu düşmanı bir gazeteye destek vermektedir.
AB’nin konferans, seminer, panel adı altındaki etkinlikler nedeniyle ülke ülke gezdirip, yedirip, içirip hesaplarına büyük meblağlar yatırdığı ‘aydınlara’ ise ‘yerim dar oynayamıyorum’ bahanesiyle yer vermedim.
Yeni medya yapılanmasını kurgulayanlar için Nihat Genç gibileri tehlikedir. Türkiye üzerinde oynanan oyunları deşifre etmeye çalışan yürekli aydınlar satın alınamadıkları için susturulacaktır. Kimileri zindanlarda çürütülerek, kimileri maddi ve manevi olanaksızlıklarda boğularak. Nihat Genç her koşulda Türkiye’ye sahip çıkmıştır. Bize gazeteci, yazar, aydın diye dayatılanlara tüm olanakların sunulduğu ülkemizde, sesi çıkan birkaç ‘gerçek’ ve ‘namuslu’ aydından biri olan Nihat Genç’e her anlamda destek olmak gerekmez mi?
Gürbüz Evren

Facebook ve Twitter teşhirciliktir

Sosyal Medya programının danışmanı Yrd. Doç Dr. Erkan Saka Facebook ve Twitter teşhirciliği hakkında...

Yrd. Doç Dr. Erkan Saka Facebook ve Twitter'ın teşhircilik olduğunu dile getirdi.
Yrd. Doç Dr. Erkan Saka İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Öğretim Üyesi. Halkla İlişkiler ve Medya ve İletişim Sistemleri Bölümü’nde dersler veriyor. Boğaziçi Üniversitesi’nde Sosyoloji lisans ve yüksek lisans dereceleri aldıktan sonra ABD’de Rice University’de antropoloji doktorası yapan Erkan Saka şimdi de TRT Haber’de yayınlanan "Sosyal Medya" programının danışmanlığını yapıyor. Yrd. Doç.Dr. Saka’dan sosyal medya, blog ve ünlülerin Twitter’daki sözleriyle haber olmalarına kadar pek çok konuda konuştuk.

Televizyon, gazete gibi geleneksel medya mecralarının sosyal medyaya entegre olma çabası giderek yaygınlaşıyor. Sosyal medyayı televizyona taşımak ise daha sıra dışı… Program nasıl ortaya nasıl çıktı/ siz nasıl dahil oldunuz?
Efendim, böyle bir program fikrinin ortaya çıkmasında birçok kişi rol oynadı. Bilgi Üniversitesi’ndeki Medya ve İletişim Sistemleri yüksek lisansı programında verdiğim Siber Kültür Çalışmalarında Meseleler dersinde tanıştığım yapımcı Yalçın Arı’yla yaptığımız beyin fırtınaları ve yaz başında gerçekleştirdiğimiz bir atölye çalışması program fikrinin somutlaşmasında çok etkili oldu. Zaten TRT Haber yönetimi de böyle bir program düşünüyormuş.

Yaptığınız vurguda çok haklısınız: Sosyal Medya’yı TV’ye taşımak biraz sıradışı. Bu programla bir deneye girişmiş oluyoruz. Benzer programların şimdiye kadar ilgi görmemesi de belki bu entegrasyon işine çok kafa yorulmamasındandır. Farklı iki medyayı birbiriyle konuşturmaya çalışmak pek de kolay bir iş değil.

Program neyi hedefliyor? Sosyal medyanın kendisi hakkında bilgilendirme niteliğinde mi?


Sosyal Medyayı ilgilendiren herşey programın konusu olabilir. Bazen bizzat sosyal medyanın içinden çıkma meseleler gündem olabilir (örneğin Semantik Web, ya da Facebook’daki özel hayata dair ayarlamalar), bazen de Twitter gibi sosyal medya araçlarını araç olarak kullananlar da gündem olabilir. Ancak sıradan izleyicinin anlayabileceği bir dilde bunu anlatmamız gerekiyor. Bu durumda sosyal medyayı aktif olarak kullananlar programımızı en azından şimdilik çok basit bulabilir ama Türkiye’de sosyal medyayı çok sınırlı olarak kullanan kitleler olduğundan, karmaşık bir dil kullanmak istemiyoruz.

Programla ilgili ne tür eleştiriler geliyor?

Sosyal medya camiasından tam da yukarıda belirttiğim eleştiri geldi. Twitter’ın nasıl kullanılacağını bile anlatmamız gerekiyor bazı durumlarda. Sosyal medyanın Facebook ve Twitter’dan ibaret olmadığını da izleyicilerimiz belirtti. Bu iki site en çok kullanılan ve de en çok gündeme gelen araçlar olduğu için başlangıçta onlara çok ağırlık verdik. Ama ilk iki bölümde bile başka konulara da değindik. Buna da devam edeceğiz.
Interaktivite’nin zayıflığı tamamen teknik bir sorun. Bunu çözmek üzereyiz. Twitter hesabımız üzerinden (http://twitter.com/sosyalmedyatv) soru alıp, konuklarımıza soracağız. Şimdilik tek kaynak bu olacak. Facebook sayfamız da aktif hale geliyor, programla ilgili belgeleri, haberleri oradan da duyuracağız.

Türkiye’de sosyal medya kullanımı ne seviyede… ‘Twit’lemek veya post etmenin ötesinde sosyal medya yaygın olarak ne amaçla kullanılıyor?

Bence Türkiye’de sosyal medya kullanımı dünya ortalaması- diye birşey var- ondan kesinlikle geri değil. Hatta bazı alanlarda ilk 20’de oluyoruz. Facebook kullanımı gibi. Twitter kullanımında da bir devrim olmak üzere. Ama eksiğimiz daha aktif, yaratıcı kullanımlar noktasında. Ayrıca sosyal medyanın mümkün kılabildiği ortak üretim, kolektif akılın işlevselleştirilmesi noktasında gerideyiz. Ama büyük bir potansiyel var, pasif kullanımdan sonraki aşama daha aktif kullanım için bir sıçrama olabilmesi...

Sosyal Medya kullanıcıları hayatlarının bir kısmını neden Facebook ya da Twitter üzerinde paylaşma ihtiyacı duyar? Sosyal medya gözetleme ve teşhircilik mi, yoksa bilgi akışı mı?

Her ikisi de. Nasıl konvansiyonel medyayı tektip göremiyorsak sosyal medyayı da homojen bir araç olarak görmemek lazım. Kullanıma gelince iş daha da karmaşıklaşıyor. Evet gözetleme boyutu da var ama bilgi akışı da var. ben Facebook’ta da Twitter’da da her ikisinin de olduğunu görüyorum ve bunda bir mahzur görmüyorum.

‘Facebook gibi mecralar tarafından kuşatıldık’ gibi yaygın bir söylem var. Haklılık payı var mı?

Kısmen var. Artık sosyal medya araçları gündem oluşturabiliyor. “kuşatılmamak” için sosyal medyadan tamamen çekilenler de var ama bu sefer de gündemin dışında kalma riski var... Bu kuşatılma meselesini yine medya okuryazarlığına bağlayabiliriz. sosyal medyayı kullanmayı öğrendikçe kuşatılma oranımız da düşecek....

Eskiden kameralara ‘yakalanıp’ açıklama yapan ünlüler ( zaman zaman siyasiler de) şimdiler de Twitter’a yazdıkları cümlelerle haber oluyorlar. Twitter kişisel bir alan mıdır yoksa çıkıp mikrofonla konuşmak mıdır?

Twitter kamusal bir alandır. Daha kişisel bir network Facebook üzerinden olabilir ama özellikle ayar yapmadığınız sürece Twitter kamusala yönelik olarak yapılandırılmıştır. Buradaki cümleleriyle haber olup sonra şikayet etmek saçma bir durumdur. oradan izleneceğini zaten bilecektir kullanıcı....

Ünlüler zaman zaman twitter yüzünden davalık olabiliyorlar. Fazıl Say’ın başlattığı ‘arabesk yavşaklığı’ polemiğinde olduğu gibi…

Sosyal medya kamusal olarak kullanıldığı anda artık konvansiyonel medyanın kuralları işlemeye başlar. Fazıl Say bunu twitter hesabından başlattığı için tıpkı bir gazetede yazmış gibi tepki alacaktır ki aldı da... Sosyal medya sağladığı imkanlar yanında böyle riskler de getiriyor. özellikle yeni bir medya türü olduğu için eski kuralların burada geçmeyeceğini düşünenler fena yakalanıyor...

Blog da sosyal medyanın önemli bir parçası. Siz blog yazarısınız.( erkansaka.net) Türkiye’de bloglar haber kaynağı olarak görülüyor mu sizce?

Bence çok önemli bir rolleri yok. İnternet haberleri siteleri daha etkili hala. ve konvansiyonel medyanın online siteleri hala en çok okunanlar. bence mikroblogging’e sıçrama oluyor Türkiye’de. Twitter gibi mikrobloggingi kullanan bazı kişiler önemli haber/yorum kaynağı haline gelebildiler. özellikle o alanda gelişmelere bakmak lazım. tabi bu arada blog’ları da küçümsemeyebilir. doğrudan haber blogları olmasa da bazı alanlarda Türkiye’de gayet izleyicisi olan, gündelik hayatta gündem belirleyebilen bloglar var...

Sosyal medyadaki siyasal örgütlenmeleri destekler nitelikte mi?

Bu konuda şüphe yok. online ve offline arasındaki etkileşime dikkat çekmek isterim. bazen sosyal medyadaki siyasi aktivizm küçümseniyor ama burada başlayan hareketlenmenin sokakta da yansıması oluyor. şimdiden bir sürü örnek vermek mümkün. Tabi klasik örnek Seattle’daki Dünya Ticaret Örgütü Zirvesinin yapılamaz hale gelmesiydi, web üzerinden örgütlenmenin de katkılarıyla...

İleride sosyal medya tüketim alışkanlıklarımızı ve bizi daha iyi tanır duruma gelen markaların mı artan bilgi akışı ve demokrasinin aracı haline mi gelecek?

Her ikisi de. illa bir taraf seçmemiz gerekmiyor:) her iki durumda zaten ortaya çıkmış durumda.. tüketim toplumu tabii ki elinden geleni yapıyor. büyük şirketler sosyal medyanın gücünü farketmiş durumda. ama bu şeffaflaşma, örgütlenme, viral bilgilenmenin olamayacağı anlamına gelmez. Gelecek oluşmaya devam ediyor. Hangisi daha öne çıkacak göreceğiz...

'Tecavüz fantezi gibi gösteriliyor'

Sosyolog Nilifer Narlı medyayı topa tuttu. Narlı, tecavüzün fantezi gibi gösterildiğini, muhafazakar medyanın eşcinselliği teşhir ettiğini, televizyonun kitlelerin afyonu olduğunu ve haz kültürüne hizmet ettiğini söyledi.

TRT Haber’de dün gece Kozmik Oda programının konuğu olan ünlü sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Narlı, son günlerde tartışılan dizilere ve popüler kültüre ilişkin Rıdvan Memi’nin sorularını yanıtladı. Narlı, ‘Fatmagül’ün suçu ne’ dizisinden ‘Recep İvedik’ karakterine kadar birçok konuya ağır eleştiriler getirdi.

Türkiye’nin önde gelen sosyologlarından Prof. Dr. Nilüfer Narlı dün gece Kozmik Oda Programı’nda özellikle geçtiğimiz hafta içinde çokça konuşulan dizileri ve genel olarak TV seyretme alışkanlığı ile sosyal etkilerini değerlendirdi. Rıdvan Memi’nin sorularını yanıtlayan Nilüfer Narlı’nın eleştirileri demir leblebi cinsinden.

‘TECAVÜZ, FANTEZİ GİBİ GÖSTERİLİYOR, TOPLUMUN DA İŞTAHI VAR’
‘Fatmagül’ün suçu ne’ dizisindeki tecavüs sahnesinin hafta boyunca konşulmasını ve sonrasında internette çokça izlenmesini Nilüfer Narlı şu sözlerle değerlendirdi: “Bir televizyon dizisinin bir tecavüz sahnesiyle tanıtılması gerçekten çok acı. Türkiye’de zaten kadına karşı cinsel şiddet çok önemli bir sorun. Türkiye’de aile içi şiddetin yüzde 87’si kadınlara karşı işleniyor.
Şiddetin yüzde 34 ü fiziksel, yüzde 53’ü sözlü olarak. Türkiye’de kadınların yüzde 35.6’sı bazen yüzde 16.3’ü sık sık aile içi tecavüze uğruyor. Neredeyse her iki kadından biri tacize uğruyor. Türkiye’de taciz konusunda müthiş bir özgürlük var. Bundan yirmi yıl önce Türkiye’de tecavüz sahneleri özendirici ve iştah arttırıcı şekilde verilirdi. Ancak basında da bu konuda duyarlılık gelişince bu haberler insan haklarına uygun olarak verilmeye başlandı. Fakat tam bir şeyler değişiyor derken bir dizinin tecavüz sahnesiyle tanıtılması ve bu sahnenin defalarca tıklanması bu konuda bir iştah olduğunu gösteriyor ve tecavüzün kadının da bir fantezisi olduğunu kanısı yayılmaya çalışılıyor.
Aslında tecavüz bir insanlık suçu ama tecavüzü bir fantezi gibi görme eğilimi var insanlarda.Tecavüzün bu şekilde yansıtılması, bir dizinin tanıtım malzemesi gibi kullanılması bu suçun sıradanlaştırılmasına yol açıyor.
‘MUHAFAZAKAR MEDYA RATİNG İÇİN EŞCİNSELLİĞİ TEŞHİR EDİYOR’

Narlı’nın ATV’de yayınlanan Kılıç Günü dizisinde yayınlanan eşcinsel ilişki sahnesine ilişkin söyledikleri de çarpıcı: “Eşcinselliğin ekranda sergilenmesi Türkiye’de ilk kez yaşanan bir durum ve çok konuşuluyor. Bu reyting kaygısıyla yapılmış olabilir.

Ama eşcinsellikten bağımsız olarak söylüyorum, ekranda kötülüklerin teşhir edilmesi gerekiyor. Mesela işkence konusu. Hiç işkence yok, işkence olmaz diye düşünürken bugünlerde pek çok insan televizyonda yaşadığı işkenceleri anlattı. Bunun teşhir olması evet çok önemli.

Ama işkenceyi anlatmak için de işkence göstermek gerekmiyor. İşkenceydi, dayaktı, ensestti bunun nasıl verildiği önemli. Özendirici şekilde mi veriyor, sansasyonel şekilde mi veriyor, ürününü tanıtmak için mi veriyor bunun analizlerini yapmamız lazım”.
'PARANIN RENGİ YOKTUR'
Rıdvan Memi’nin bu dizinin patronajı muhafazakar-dindar bir kanalda yayınlanıyor olmasını hatırlatması üzerine Narlı “Türkiye’de muhafazakar bir medya eşcinselliği nasıl teşhir eder diye şaşırıyoruz ama şunu unutmayalım eğer reyting önemliyse muhafazakar olup olmaması bir kanalın ya da yapımcının, çok da önemli değil.

Çünkü ürünün tutması konuşulması çok önemli. Paranın rengi yoktur, paranın dini yoktur, reyting kaygınısın dünyada ne kadar güçlü olduğunu biliyoruz” dedi.

‘RECEP İVEDİK’TE ÇOK İNSAN KENDİNİ BULUYOR, EGOLARI TAMİR OLUYOR’

Prof.Dr. Nilüfer Narlı’nın sinemanın çok izlenen filmi Recep İvedik’e ilişkin söyledikleri de dikkat çekici: “Recep İvedik karakterinde kendisini bulan pek çok insan var. Recep İvedik’te hem bir hiciv hem gizli bir yüceltme var.
Recep İvedik izleyen insanlar orada kendilerini buluyorlar ama baktıkları aynada gördükleri Recep İvedik yüceltilmiş bir karakter ve bir şekilde egolarını tamir edildiğini hissediyorlar belki.”

‘TV KİTLELERİN AFYONU, HAZ VE PARA KÜLTÜRÜNÜ YAYIYOR’

Rıdvan Memi’nin “Televizyon kitlelerin afyonu mu” sorusuna ise Nilüfer Narlı “Televizyon kitlelerin afyonu tabii bir anlamda” dedi ve ekledi: “Televizyon karşısındaki insanın hayatı boş ve pasif geçmiş oluyor.

Bu konuda bir sorun var. Televizyon bir sosyal ajan. Tüm bilgileri, algıları, ön yargıları, kültürü yeniden üreten ve yeni nesillere aktaran bir araç. Sosyalleşme sürecinde insanların davranışlarını etkiliyor. Gerçeği tahrif edebiliyorsunuz televizyonda.

İnsanlar televizyon izleyerek hayatı öğrenmeye çalışıyorlar, farklı hayatları tanımaya çalışıyorlar. Ben Türkiye’de insanların çok asabileştiğini görmeye başladım. O öfkeyi hissedebiliyorsunuz. Türkiye’de hazza ve paraya ulaşma kültürü yaygınlaşıyor. Bunda televizyon da çok etkili. İnsanlar buna ulaşamadıklarında ise büyük bir öfkeye kapılıyorlar.

‘İLGİ VE SEVGİ İÇİN FACEBOOK’DA HAYATLAR TEŞHİR EDİLİYOR’
Nilüfer Narlısosyal medyada yaşanan bir gelişmenin de altını çizdi: “Artık insanların yaşamları çok şeffaflaştı hatta insanlar kendi yaşamlarını şeffaflaştırıyorlar. Facebook’ta örneğin sürekli insanlar kendi hayatlarını teşhir etmek istiyorlar. Farkedilmek ve izlenmeyi insanlar bir tür ilgi ve sevgi olarak algılıyorlar.”

Kaynak : http://www.8sutun.com/Tecavüz-fantezi-gibi-gösteriliyor_90606.html