12 Ekim 2010 Salı

CHP'ninki tehlikeli bir yaklaşım

Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Başörtüsü konusunu İslam alimlerine bırakalım, onlar karar versin” görüşünü nasıl değerlendiriyorsunuz?




Ayşe Böhürler: Bir defa İslam dininde ve Kuran’da yeni bir şey yok ki! Sonuçta yorumlar farklılaşabilir ve değişebilir. Ayrıca ben bütün o tartışmalarda konsensüsle ortaya çıkan yorumu da benimsemeyebilirim. Ben dinin bunu bana emrettiğine inanıyorum. Ben kendimi böyle daha iyi ve daha mutlu hissediyorum. Burada Diyanet’in fetvası da açıkçası beni çok ilgilendirmez. Diyanet fetva verse, mesela “Başörtüsü İslam’da yok” diye, ben buna karşı çıkarak da örtünebilirim. Ben bireysel olarak, böyle kapanmam gerektiğine inanıyorum, siz inanmayabilirsiniz, ama ben inanarak kendime bir yaşam tarzı oluşturuyorum. Bu tarzıma müdahale etmeye kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum.



“Taliban’dan farkı yok!”



Nuray Mert: Bakın ben tehlike lafını kullanmayı hiç sevmem ama “Bu işi din alimleri çözsün, Diyanet çözsün” demek çok tehlikeli bir yaklaşım. Neden biliyor musunuz? Çünkü bu tam da dini bir otorite var demektir. O otorite kim, onun üzerinde de anlaşamayabiliriz. İkincisi; laiklikten bahsetmiyor muyuz, neden bir dini otoritenin kamu hayatını düzenlemekteki görüşüne müracaat edelim? Türkiye’de Diyanet’in ya da başka bir otoritenin dinin gereği şudur, hayır budur diye, tek yorum yapmasına en çok laik bir ülkede olan vatandaşlar olarak bizlerin itiraz etmesi gerekir. En önemli sorun, zaten dinin bir şekilde yorumlanacağı fikrine gelmektir. O, ister açıklık yönünde görüş versin, ister kapalılık yönünde... Bunun Taliban anlayışından farkı yok inanın. Şimdi bizim modernistlerimiz, seküleristlerimiz istiyorlar ki böyle bir din alimi çıksın, “Aman ne güzel, dinimizde her şey vardır” desin. Bu çok tehlikeli bir iştir. Bu aslında fondamentalizmdir, radikal dinciliktir.



Ayşe Böhürler: Yani siyasetçilerin Kılıçdaroğlu ya da her kimse, dini anlama, dine biçim verme çabalarını da manasız buluyorum. Onlar dini anlamak, biçim vermek, tanımlamak durumunda değiller ki! Onların görevi bu ülkede yaşayan vatandaşların haklarını korumak ya da hizmet götürmek. Vatandaşlarına biçim vermek değil. “Dini biz bir anlayalım da” demek, sanki şimdiye kadar İslam dinini kimse anlayamadı, “Biz bir anlayalım, sonra bu konuda ortak bir görüş ortaya çıkaralım ve diyelim ki bu böyle” demek. Olmaz. Zaten Türkiye’de birileri size sürekli dini anlatmaya, dini öğretmeye çalışıyor. Sen yanlış biliyorsun, başörtüsü İslam dininde yok diye... İnanç tanımlaması yapıyorlar. Diğer taraftan tüm başını örtenler sanki tek tip. Bunlar bir robot gibi bir makineden üretildiler, birbirlerinin benzeri gibi... Onların da içlerinde bin tane farklı fikir, beceri, duygu ve yetenekte olan insan var. Böyle bir tek tipleştirme de var.



Bu tek tipleştirme biraz da başörtüsü tek tipte örtüldüğü için olamaz mı?



Tek tip örtülmüyor ki!



Çoğunluk tam da Şule Yüksel Şenler’in önerdiği gibi örtünüyor...



Şule Yüksel Şenler’inki daha şehirli, modern kadın örtünmesi. O daha modernist birtakım stiller, uygulamalar yaptı. Şimdiki başörtüsü çok da Şule Yüksel Şenler’inki gibi değil. Belki onun yaşlılığındaki hali gibi...



Mesela basından Nihal Bengisu Karaca’ya bakıyorum o daha farklı örtünüyor. Sanki onun gibi farklı tarzlar deneyenler olsa tartışma da azalırdı...



Nuray Mert ve Ayşe Böhürler:



Niye?



“İran’daki direniş örtüsü!”



Dediğim gibi o zaman ‘Başörtüsü siyasi bir simge’ diye görülmez, tartışmalar da azalırdı belki...



Nuray Mert: Zaten böyle düşünen insanlar, yani “Yarım da olur” diyen insanlar, yarım takıyordur. Bakın Türkiye’de daha çok şu yaygın, “Bu dinin gereğidir. Hiç saç gözükmemesi gerekir.” Muhafazakâr dindarlar, saçlarının telini göstermiyor. Öyle olunca da kapatma aşağı yukarı tek tip gibi oluyor. Bunu çoğaltmanın imkanı yok.



Peki İran modeline ne diyorsunuz?



Ayşe Böhürler: Sencer Ayata galiba bunu model olarak önerdi. Ama o İran’da zorla başını örtmek istemeyen kızların direniş örtüsü. İran’da kadın kıyafeti üzerinde ciddi bir baskı var. Sadece kamusal alanlarda değil, sokakta da var bu. Belli bir kadın örtüsü var. Ama örtünmek istemeyen veya devrim hedeflerini benimsemeyen veya inanmayan bir sürü de İranlı kadın var. Mesela okula giderken kızların başlarını örtmesi mecburi, başörtülerini bağlıyorlar, ama mesela önden çıkan perçeme fön çektiriyorlar, ona çok gülmüştüm, “Ne zaman vakit bulup da çektiriyorsunuz bunu” diye. İran’da bu tip örtünme başörtüsü zorbalığına karşı direnişin simgesi gibi...



Nuray Mert: Bakın, yine “tehlikeli” tanımını kullanacağım. Bunlar hep, tekilci anlayışı çağrıştıran şeyler, işte bunun örneği de İran. “Herkes bir olsun, dinin gereği herkes başını örtsün” diyorlar... Yani, eğer dinin gereği mi değil mi, öyle olsun böyle olsun, ama tek bir karar verilsin, tek bir merci olsun, tek bir yorumu olsun dediğiniz zaman, baskıcı bir laik sistem de olabiliyor, İran’daki gibi baskıcı bir dini sistem de olabiliyor. Yıllardır biz bunu tartışma konusu ettik... Hatta İran Cumhurbaşkanı Ahmedi Nejat’a öyle bir sorusu var Ayşe’nin... Ahmedi Nejat İstanbul’da gazetecilerle bir kahvaltıda bir araya geldi. Yasemin Çongar vardı, ben vardım, Sami Kohen vardı... Herkes daha ziyade dış siyaset falan soruyor, o da gayet mutlu mutlu cevaplar veriyor. Ayşe’ye geldi söz, Ahmedi Nejat karşısında başörtülü bir hanım görmüş, büyük bir sempati ile bakıyor. Ayşe, “Her şey iyi güzel de kişisel özgürlükler konusunda ülkenizin çok ciddi sorunları var” dedi. Bence bu dünya çapında bir haberdi, yani başörtülü bir kadının ona bu soruyu sorması.



Ahmedi Nejat’a soru...



Onunla da yetinmedi Ayşe, sonra dedi ki, “Örtünmek istemeyen kadınların örtünmesi bireysel özgürlüklere aykırıdır. Bu sizde bir sorun, bunu çözmeyi düşünmüyor musunuz?” Biz genelde nasıl olsa o rejim öyle, yani bunu ona sormanın manası yok diyoruz, Ayşe hiç öyle engeller tanımadığı için pat diye soruverdi. Çevirmen böyle gak guk etti, “Soruyu anlayamadım” filan dedi, düzeltmesini bekleyip, ama Ayşe aynı soruyu yine tekrarladı, tabii Ahmedi Nejat cevap vermedi.



Ayşe Böhürler- “Bizim anayasamız böyle” falan dedi...



Nuray Mert: Aslında her siyasetçinin yaptığı gibi yaptı.



Yani örtünmek bireysel bir özgürlük kararı baskı yapılamaz, öyle mi?



Ayşe Böhürler: Evet.



Nuray Mert: Biz buna inanıyoruz, yani Ayşe de ona inanıyor, ben de, birçok insan da... Şeriat rejimi olsun diyenler de vardır belki ama biz en azından, durduğumuz farklı yerlerden de başörtüsünü bireysel bir hak ve özgürlük alanı olarak görüyoruz. Yoksa bir dini rejimin hazırlayıcısı olarak da düşünen olabilir, ama bizim telakkimiz o değil.



-BİTTİ-
kaynak: http://haber.gazetevatan.com/chpninki-tehlikeli-bir-yaklasim/334326/1/Gundem

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder