Siyaset Bilimci Nuray Mert’e yavaş yavaş ilköğretim çağındaki kız çocuklarının da başörtüsü takması tartışmalarının gündeme gelmesini sorduğumda, “Tamam, bunu da ayrıca tartışmak gerekir. Çünkü ilköğretim artık ortaokulu da kapsıyor. 13-14 yaşlarında gelişkin genç kızlar söz konusu olacak, ailelerden bu bir talep olarak gelecek. Ama bu talep gelecek diye mevcut üniversitelere
ilişkin yasağı gerekçelendiremeyiz” diyor.
Siz başörtüsü yasağına yıllardır karşınız. Peki ama tam bir demokrasi kurulmadan farklılıkların birlikte, birbirine baskı yapmadan yaşayabilmesi mümkün olabilir mi sizce?
Bu tam demokrasi kurmanıza bağlı. Amacınız, toplumun ya da siyasetin böyle bir yönde evrilmesiyse, bu sizin çabalarınıza bağlı... Tabii başka bir yöne evrilmesi de öyle... Bir kere bunu anlamamız lazım. Bu çok kolay da olmayabilir. Ama ilk olarak şunu kabul edeceğiz; toplumsal barış açısından, demokratik bir toplum açısından farklılıklar konusunda amacımız, hedefimiz ne? Başörtüsü konusunu başka şeylerle karıştırmadan, başka bahanelerin ardına saklanmadan şunu anlayacağız, bu bir özgürlük talebi mi, değil mi? Bizim bunu kendi başımıza algılayabilmemiz, anlayabilmemiz lazım. Yoksa, “Onlar öyle yaptı, bunlar böyle yaptı”nın sonu gelmez. Ve bu bir bahane oluşturur. Bakın mevcut iktidar konusunda, mevcut ortam konusunda, mahalle baskısını dikkate almalıyız diyorum, şunu diyorum, bunu diyorum, fakat bu başka bir şey, bunu bahane haline getirmeniz başka bir şey. Şimdi başörtüsü tartışmasında da ben tekrar üzülerek görüyorum ki, mahalle baskısı falan bunlar da bahane ve mazeret. Oysa kendi mağduriyetinizden şikayet ederken ya da kendi mağduriyetinizi tartışma konusu ederken başkasını mağdur etmeyi bahane etmemeniz, yani buna bir gerekçe oluşturmamanız lazım.
Ayşe Böhürler: Yani “Ama sen de böylesin!” diyerek özgürlüklere karşı durulamaz. Tabii eğer özgürlükleri savunuyorsanız...
Nuray Mert: Onu da söyle... Mağdur edilmeyi, ötekileştirmeyi... Baskı duyuyorsan, bir şeyden korkuyorsan, bir tehdit algın varsa, onu da söyle ve sonuna kadar ifade et, ifade edebilmek için de mücadele et. Ama bu mücadele başkasının özgürlük mücadelesinin önüne bir bahane olarak çıkmasın.
Ayşe Böhürler: Başörtüsü meselesi bir sınıf meselesi olarak, dine bakışta farklılıklar olarak ortaya çıkıyor.
Nuray Mert: Bir sürü boyutu var...
Ayşe Böhürler: İktidar meselesi olarak ortaya çıkıyor. Pek çok alanda bir duygu olarak ortaya çıkıyor. Mesela biri, dindar bir insanı antipatik buluyor. Antipatik bulduğu için bile bu meseleye karşı durabiliyor. Yani kendi bireysel duygularından yola çıkarak da başörtüsüne tepki koyabiliyor.
Nuray Mert: Eğer duygu düzeyindeyse bu karşı duruş, antipatik bulduğunuz insanla arkadaşlık etmezsiniz, ama kalkıp da onun vatandaşlık haklarını engellemek için elinizden geleni ardınıza koymazlık yapmazsınız. Sadece bu konuda değil, başka konularda da, inanç dünyalarınız birbirinden çok farklıysa, dünyaya bakışınız çok farklıysa, en yakın arkadaş, dost olmazsınız, ama bizim bahsettiğimiz başka bir şey. Bir vatandaşın, medeni, modern, demokratik bir toplumdaki hak ve özgürlüklerini, bununla karıştırmayalım. Türkiye’de her şey birbirine çok karıştı.
“ÖĞRETMENLER BAŞÖRTÜLÜ OLMASIN DENİLEBİLİR AMA...”
Ayşe Böhürler: Bir medya şirket sahibi zamanında kahverengi giyinmeyi personeline yasaklamış. Maalesef Türkiye’de pek çok insan kendini böyle bir şirketin sahibi gibi görüp, yasaklara evet diyebiliyor.
Nuray Mert: Üstelik şirketlerin artık böyle hakları da yok. Amerika’da şişmanlar dava edebiliyorlar şirketleri “Bize karşı önyargılılar” diye...
Ayşe Böhürler: Yaşlılar dava ediyorlar, işten atıldıklarında.
Nuray Mert: İşveren olduğunuzda bile artık bu kabul edilmiyor. Bu sizin ancak özel ilişkilerinizi tayin etmede bir gerekçeniz olabilir. Yani işveren kamu hayatını düzenlemede belki biraz daha keyfi davranabilir. Ama Ayşe’nin dediği gibi, bu da çağımızda tartışma konusu. Böyle bir keyfiyet de kabul edilmiyor.
Başörtüsü yasağına kişisel özgürlükler açısından bakınca,”Başörtüsü yasağı kalkarsa burkayla da çarşafla da üniversiteye girmek isteyenler olacak” diyenler var. İktidar da, “Ona izin vermeyiz” diyor. Siz ne diyorsunuz?
Ayşe Böhürler: O zaman öyle bir konuyla karşılaşırsak onu da tartışırız. Şimdi ileride böyle olacak, bunun önü açılacak diye bir tartışma yapamayız. Sonuçta son derece bireysel olan hak ve özgürlüklerden bahsediyoruz. Yani bunun içine öyle çok uzun vadeli tartışmaları sokmanın bir manası yok. Bana göre bu çok anlamsız. İngiltere ne yaptı? Burkalı bir öğretmen ders vermeye kalktığında ona sınırlama getirdi. Ama kalkıp da bütün örtünenleri engellemedi.
Peki sizce?
Nuray Mert: Bakın böyle durumlarda başka kriterler de devreye giriyor. Hem Ayşe’nin dediği gibi bir kere sorunumuz ne? Burası Afganistan olmadığı için burka gibi bir sorunumuz yok. Yani neyi konuşuyoruz çerçevesine sığmaz örtünme konusu... Ama şu andaki yasakla ilgili olarak değil, “Bu örtünmenin sınırları nedir? Veya “Beraber yaşamanın sınırları nedir?” diye biz bir fikir jimnastiği olarak ya da siyasal, toplumsal tartışma alanı içersinde tartışabiliriz bunu. Ama hep dediğim gibi bunu buna bağlamayalım, bir. İkincisi, bu burka işlerinde ya da çarşafta kimliğinizin tespiti gibi zaten başka bir gerekçe var. Yani burkayı, o hayat tarzını benimseyen gelmesin deyip yasaklamıyorsunuz. İngiltere’de olan da o. O kişinin yüzünü görememek diye bir sıkıntınız var. “Gerçekten de sınıfınıza böyle biri gelse ne olur?” diyor arkadaşımızın biri televizyonda. İşin içine güvenlik sorununu da katarak... Bu kadar kuşkucu olmayalım ama burkada, peçede kimlik tespiti bir sorun oluyor. Orada başka bir düzenleme yapmanız gerekiyor. Acaba kopya çekeceği bir teçhizat mı var kulağında? O tür sorunlar çıkar tabii... Tıpkı doktorluk mesleğinde olduğu gibi... 20 senedir doktorluk ve meslek icra etme konusunu konuşuyoruz, muhtemelen siz de soracaksınız, hâlâ farklı bir noktaya gelemedik...
Madem söylediniz sorayım. Siz “Hakimler, doktorlar, avukatlar başörtülü olabilir” diyorsunuz. Bunu bir tartışma programında da dile getirdiniz ve AK Parti’nin kapatılma gerekçesinde bu sözler yer aldı. Ne olmuştu o gün?
Televizyonda bir tartışma programında Ayşe ile yine ikimiz yan yana oturuyorduk böyle... İster istemez konu buraya geldi. Benim de bu konudaki görüşlerimin çok yadırgandığını biliyorum ama hiç de değişmedi. Ben başörtüsüyle de meslek icra edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Yıl kaçtı?
2007 ya da 2006...
“TÜRKİYE’DE TEHLİKEDE OLAN LAİKLİK DEĞİL, DEMOKRASİ!”
Yani “Türkiye’ye şeriat mı geliyor?” tartışmalarının en yoğun olduğu zamanlar?
Evet. Aslında konu bu da değildi. Başka bir yerden geldi buraya. Biri başörtüsü yasağına bağlayarak, “Yarın öbür gün böyle meslek de yapmak isteyecekler” dedi. Ben de orada, “Ben şahsen şu şu nedenlere yapılabilmesini düşünüyorum” dedim.
Hangi nedenlerle yapılabileceğini düşünüyorsunuz?
Mesleklerde bize en çok verilen örnek, doktorluktur. İşte “Ya başörtülü bir doktor erkek hastaya bakmazsa” denir hep. Oysa burada zaten mesleki kriterler var. Ben öyle bir doktorla karşılaşmadım, olur ya vardır, herkes adına konuşamam ama 1990’ların ortasından itibaren yabancı gazeteciler gelirdi, onlar da bu sorulara meraklıydılar, gider onlara başörtülü doktorlar bulurduk. Hatta içlerinde beni çok şaşırtan, benim beklediğimden çok daha özgürlükçü yaklaşımları olan kadın doktorlar olurdu.
Mesela?
Yani sadece erkek hasta bakma konusunda değil, mesela bir Alman arkadaşım söyleşi yapmak için başörtülü bir kadın doktor aradı, biz de bulduk, gittik, kadın “Ne münasebet, tabii ki erkek hasta bakıyoruz” dedi, fazladan da “Erkeklere özgü hastalıklarda çok mahrem bölgelerine bile bakıyoruz mecburen. Çünkü benim konum cilt hastalıkları. Mesleğimin gereği bu ve bunun benim inancımla da çatıştığını düşünmüyorum” diye ekledi. Aksini düşünen, öyle davranan var mıdır bilemem. Belki bunlar da aşırı örnekler ama ben erkek hastaya bakmam diyen bir tek başörtülü doktorla karşılaşmadım. Velev ki böyle bir doktor da var diyelim. O zaman zaten bu mesleğin etiğine aykırı bir şey olduğu için, orada tedbirlerinizi kurarsınız. Tedbirinizi kurmanıza bile gerek yok aslında.
Nasıl?
Başörtüsünün özgürlüğünü savunanların yüzde 95’i herhalde bir başörtülü doktorun erkek hastasına bakmasını reddetmesini, hele de kritik bir aşamada tartışmaya bile gerek duymaz ve bu marjinal bir şey olarak kalır. Ve zaten bu meslek etiğine ilişkin bir tartışma olur, inanca ilişkin bir tartışma olmaz. Hepimiz de bununla mücadele ederiz, “Böyle bir meslek anlayışı olmaz” diye.
Bir de “Hastaların tercihi söz konusu olursa” meselesi var...
Olur! Kadın hasta, kadın doktora gitmek isteyebilir. Ama benim bir sürü seküler arkadaşım kadın jinekoloğa gitmiyor mesela.
Ayşe Böhürler: Benim de çarşaflı bir hanım tanıdığımın kadın doğum doktoru erkek. “Çünkü ben kadınlara jinekolog olarak güvenmiyorum. Birkaç kadın doktora gittim, sorun yaşadım” diyor.
Nuray Mert: Bu da çok kötü. Kadın doktorlara hakaret. Ama sonuçta bu onun bileceği iş, gider gitmez. Bir önemli kritik şey de hukuktur, hakim meselesidir. Efendim başörtülü hakim taraflı olmaz mı? Zaten hakimin taraflı olması, başlı başına bir sorun. Başörtülü olması niye taraf olmasına neden olsun? Hukuk dediğiniz alan sizin zaten kişisel yargılarınızı devreye sokmamanız gereken, sokamayacağınız bir alan. Niye herkes ısrar ediyor, hukuk devleti de hukuk devleti diye... Ama efendim işte ister istemez taraflı oluyor! Hayır efendim, ister istemez olmasın. Araya şahsi görüşler, keyfi kararlar girmesin. O yüzden de hukuki normlar olsun diye mücadele etmiyor muyuz?
Bütün temennilerimiz bu değil mi? Bunu kurabiliyorsanız, bunda ısrarcı olalım. Ona bakarsanız cinsiyet de, kadın erkek olmak da ister istemez eğilimlerinizi, duygularınızı etkileyen bir şeydir. Düşünün, kadın hakimsiniz, bir boşanma davasına bakıyorsunuz. O zaman da erkek şöyle diyebilir, “Hakim, karımı daha cankulağıyla dinliyor.” Bu denilemez mi? Yani hukuku böyle tartışamayız, onun cinsiyeti, onun başörtüsü diye... O zaman hukuka güvenimiz yok demektir.
Zaten bütün mesele de buradan çıkmıyor mu? Yani tam anlamıyla hukuk devleti olmamamızdan?
Evet, bütün mesele buradan çıkıyor. Zaten bizim bütün meselemiz doğru düzgün bir hukuk sistemi. Yani kişisel keyfiyetin, tercihlerin ortaya çıkmadığı, doğru düzgün bir demokrasi. Daha fazla özgürlükçü bir de... Bunlarda ısrarcı olursak, zaten karşılıklı olarak korktuğumuz bir sürü şey devreden çıkar. Yani bizim laik kesimin en büyük problemlerinden biri o. Şimdi Ayşe kızacak ama bunu ben sivil otoriter iktidar tartışmasında da söyledim, sonra baktım Ruşen Çakır da 2008 tarihli öyle bir yazı yazmış, “Türkiye’de tehlikede olan laiklik değil, demokrasi” diye. Bu sadece mevcut hükümetten dolayı değil, bizim öteden beri laik, okumuş, eğitimli kesimin birincil meselesi, “Kim ne giyiyor, ne yapıyor?” değil de daha fazla demokrasi olsaydı, belki daha farklı bir yerde olurduk diye de düşünüyorum doğrusu. Ama biz çok fazlasıyla kılık kıyafet, zihin okuma, öyleyse böyle yaparlar üzerine yoğunlaşıyoruz ve bu bize demokratik mücadelede de zaman kaybettiriyor, enerjimizi tüketiyor, hedefimizi şaşırıyoruz.
Ayşe Böhürler: Necla Arat, geçen gün NTV’deki bir programda diyor ki, “Başörtülü öğrenci üniversiteye girdiğinde arkadaşına tebliğ yapacak ve başı açık arkadaşının üzerinde baskı kuracak.”
Nuray Mert: Bakın orada bir tartışma şu olabilir; Kürşat Bumin, yıllar önce bunu yazdı ve dedi ki, “Ya bunun tartışılacağı yerler var ama biz oraya gelemiyoruz.“ Yani mesela ilkokul öğretmeni başörtülü olan bir çocuğun ailesi bunu istemeyebilir. Çünkü çocuk öğretmenini rol model olarak görebileceği için annesine “Madem ki dinimizin gereği bu, sen niye örtünmüyorsun?” diyebilir. Böyle şeylerle karşılaşabiliriz ama bunlarla karşılaşamıyoruz ki zaten. Bu noktaya gelemiyoruz. Yani daha üniversiteye girme özgürlüğü olmadığı için biz bunları da sükunetle, yani öyle olur mu olmaz mı diye, ki öyle olması bazen kaçınılmaz, yani farklı hayat tarzlarının karşılaşması kaçınılmaz, ama bunları tartışamıyoruz.
“BAŞÖRTÜLÜ YARGIÇ DA OLABİLİR SÖZLERİM DAVA KONUSU OLDU”
Peki o gün o tartışma programında da bunları mı söylediniz?
Oraya kadar gitmedi. Ben meslek meselesini söyledim
Ayşe Böhürler: Nuray, “Bence başörtülü yargıç da olabilir” dedi. Söyleyince, karşı tarafta soruları soran kişi ısrarla, “Sizde mi öyle düşünüyorsunuz?” diye sordu. Ben de “Neden olmasın, olabilir” dedim...
Nuray Mert: Onun üzerine kapatma davasında bu Ayşe’nin söylediği bir şey olarak girdi dosyaya... Yani benim sarf ettiğim söz, kapalı ve AKP’li olduğu için ona atfedilip kapatma davasına girdi iddia olarak. Yani Türkiye’nin bu sürecinde bizim doğrudan bir mağduriyetimiz var Ayşe ile...
Artık CHP de “Başörtüsü üniversitelerde serbest olmalı” diyor ve şimdi “İlköğretimde de serbest olmalı” talepleri tartışılıyor. Buna ne diyorsunuz?
Nuray Mert: İlköğretim meselesinin şundan dolayı tartışılması gerekiyor. İlköğretim artık ortaokulu da kapsıyor. Tabii 13-14 yaşında gelişkin genç kızlar söz konusu olacak ve bu bir talep olarak gelecek. Bunu da tartışma konusu yapmak lazım. Ama bu talep gelecek diye mevcut üniversitelere ilişkin yasağı gerekçelendiremeyiz. Bunu da ayrıca tartışmamız lazım.
Ayşe-Böhürler-Erkek hasta bakmam diyen doktor zaten o mesleği icra edemez!
Benim çok fazla doktor arkadaşım olduğu için de belki biraz daha yakından biliyorum. “Erkek hasta bakmayacağım” diyen kadın doktor ya baştan mesleğini yapmıyor ya da bir kenara çekiliyor, çalışmıyor. Zaten çalışan, kamusal alanda olan da böyle bir ayrım getiremiyor. Çünkü çalıştığı hiçbir kurumun yöneticisi bunu kabul etmez. Ayrıca doktorlar etik olarak bunun dersini alarak yetişiyorlar. Nasıl başı açık doktor için bir hastanın cinsiyetinin önemi yoksa, onlar için de yok. Onlar için de aynı. Hiçbir farkı yok. Aynı eğitimi alarak yetişiyorlar. Mesela bugünlerde annem vesilesiyle çok sık gidiyorum hastaneye, başörtülü birdoktor var, önündeki kuyrukta erkek hastalar da oluyor, kadın hastalar da... Doktor kapalı, sevilen de bir doktor, herkes ona muayene olmak istiyor. “Ben erkek hasta bakmam” diyen doktor hayatta o mesleği icra edemez. Hastane de o doktoru çalıştırmaz zaten.
Nuray Mert-Uç bir örnek ama hemoroid tedavisi yapan başörtülü doktor da var!
Bağırsak ülseri, hemoroid için bir arkadaşımıza bir doktor önerdik. O doktorun yanında çalışan hemşireler, hastabakıcılar da hep başörtülü. Arkadaşım da bizim çevreden. Ameliyattan çıktı, dedi ki, “Böyle bir konuda başörtülü hemşireler tarafından bir müdahaleye maruz kaldığım için çok utandım. Ama bakıyordum, onlar tınmıyorlardı bile. Hepsi neşeli neşeli kızlardı.” Dedim ki ona, “Bu çok normal bir şey, çünkü tıbbi bir ortam söz konusu.” Ama o dehşete düşmüştü. Çok utandığını söylüyordu. Başörtülü hemşire olunca daha da utanmak gerekirmiş gibi... Üstelik ben bizzat hemoroid tedavisi yapan başörtülü doktorlar da tanıdım... Diyeceğim bu örneklere baksak, fazla gerginiz, rahatlarız belki. Sorun olabilecek şeyleri tartışma konusu edebilmek lazım. Sorun olmayacak bu gibi şeyleri sorun haline getirmekten vazgeçelim. Zaten yeterince sorun var Türkiye’de.
kaynak: http://haber.gazetevatan.com/ilkogretimde-de-basortusu-istenir-diye/334134/1/Gundem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder