24 Ağustos 2011 Çarşamba

Bir Garip Portre; Doktor Sadık Canlı


Gümrükönü Yazıları-26

Altmış yıldır Adapazarı caddelerinde bulvarlarında sokaklarında meczup bir adam dolaşıyor; iki metre boyunda, uzun sakallı uzun saçlı, bilgiç bakışlı biri. Sırım gibi ince uzun biri. Rivayete göre ‘bir zamanlar çok iyi kazanan bir doktor’muş. Yine rivayete göre İbrahim Ethem gibi ‘yeryüzünün sultanlıkları’ndan vazgeçip ‘kaçmış gitmiş kendinden.’ Biz meğer onu kendinden kaçarken görürmüşüz. Bazı dostları da takılırmış ona: ‘Şu kapındaki doktor tabelasını ya çıkar ya da eski doktor yazdır’ diye. Tekke olmuş muayenehanesi; gelen giden,dert ortağı olmuş herkesle. Tıbbın da konuşulduğu olurmuş, ayda bir mi desek, haftada iki mi?
Adapazarı’nın bu ‘garip’ adamını, bu ‘meczup’ adamını var mısınız yakından tanımaya? Yakın dostlarına sorduk, bakalım ‘onu’ nasıl anlatmışlar…

Hamza Tekin Hocaefendi: ‘YARI DOKTOR YARI DERVİŞ ‘

‘Sadık Canlı bir zamanlar doktormuş; sonra yarı doktor yarı derviş mi diyelim; öyle bir adam oldu. Ama ihlâs ve samimiyeti zirvede olan, inandığı şeyleri tavizsiz savunmaya ve uygulamaya çalışan bir adam. İyi bir dost, iyi bir dert arkadaşı. Dostun derdini paylaşan, sevgili bir kardeştir. Adapazarı için özel bir şans. Nevi şahsına münhasır özel bir doktor. (1)

Orhan Camii İmam- Hatibi Mustafa Aydın:
‘HAYATIN YUSUF GİBİ KUYUYA ATTIKLARINDANDIR‘

‘Sadık Ağbi, yönetimde bulunmak istemez ama yönetmek ister. Başkasının kendisine tesiri ancak kendi akıl ve gönül süzgeçlerinden geçtikten sonra belki mümkündür. Derviş ruhlu ama intisap etmesi kendine de zor gelir.
Medeni cesareti, şahsi nevine münhasırdır. Doktor hoca değil, sanki hoca doktor gibidir. Hayatın Yusuf gibi kuyuya attıklarındandır, rol model alınması zordur. Belki ileride bir hazineden sorumlu nazır olabilir. Zira dünyayla münasebeti, sarmaş dolaş olamamış bir şahsiyettir. Yürekten sevdi mi, asla o sevgiye ihanet etmez hele sevdikleri çocuklarıysa farklı bir sadakat sahibi olur. O kimine göre yolunu sorana kutup yıldızı, kimine göre bir derviş, kimine göre "ümmete emanet" bir yalnız adam.‘(2)

Yrd.Doç.Dr. Hasan Sağlam: ‘O BİR HEKİMLİK OKULUDUR ‘

‘Sadık Canlı, Batıyı içinde bizzat yasayarak tanıyan biri. Döndükten sonra Batı medeniyetine ve büyük ölçüde Batili materyalist felsefeye dayalı gelişen Bati tıbbına eleştirel yaklaşan biri olmuştur. Ne yazık ki günümüzde Bati medeniyetini eleştiren bir çok kişi, konu Tıp olunca öğrendiği her şeyi bir nas hükmünde görmektedir. Oysa Batı tıbbının en temel vasfı da insana hizmeti esas almamakta, aksine insan sağlığını bir sömürü aracı olarak zevkle kullanmaya devam etmektedir. Sadık Canlı‘yı tanıyana kadar ben de olan bitenden haberdar değildim. Onun bir ‘Hekimlik Okulu’ olduğunu fark edince, ne çürük bir zeminde gözlerimizin kapalı olarak mutlu bir hayat sürmekte olduğumuzu anladım. Bu okul Tıp mesleği için çok büyük değer taşımaktadır ve bunun farkında olmanın mutluluk ve hüznünü beraber yaşamaktayım.’(3)
Tüccar Lütfü Salkım: ‘ TÜRKİYE2DE EŞİ BENZERİ YOKTUR‘
‘Benim kırkbeş elli yıllık yakın arkadaşımdır. Allah tanıdıklarına ve ailesine mübarek etsin. Benle işi olmaz. Çünkü neden?  Bizim kilometrede olan insanların, belli yaştan sonra hocayla ve doktorla fazla yakın olmaması gerekir. Bunda ikisi de var. İki kere kaçıyorum yani ondan; uzaktan görüşüyoruz. Sadık’ı üçe böleceksin: Dünü, bugünü, yarını diye. Dosttur. Arkadaştır. İyi bir insandır. Çok sevdiğim bir arkadaşımdır. İyi bir Müslüman’dır. Eşi benzeri yoktur. Bırak Adapazarı’nda, Türkiye’de eşi benzeri yoktur. Modern tıp yerine – Şaban Üstüner’in deyimiyle- otçulukla uğraşan tek adamdır. ‘Gidiyorum, ilaç yerine bana ot veriyor’ diye kızıp durur Şaban ağbi.’(4)

Tüccar / Spor Yazarı Erol Girişken : ‘ALMAN KALECİSİ MAİER’İ AMELİYAT ETMİŞTİ ‘

‘Sadık benim ta lise çağlarından beri tanıdığım bir arkadaşım. Baba dükkanlarımız Uzunçarşı’da çok yakın mesafedeydi. Genç yaşlarında bile arkadaşlığa çok önem veren birisiydi. Uzun yıllar dostluk çerçevesinde birlikteliğimiz oldu. Çok iyi bir insandır. Günahtan çok korkar. Yardımsever ve eli açıktır. Almanya’da uzun müddet kaldı, orada da Almanya’nın en meşhur profesörlerinden İmdal’ın asistanlığını yaptı. Almanya’nın meşhur kalecisi Maier’i de iki dirseğinden ameliyat etmiştir. O kadar çok hatıramız var ki. İstanbul’da filan çok birlikteliğimiz oldu, girmeyelim şimdi onlara..’ (5)

Tüccar Tarık Pekerken: ‘ADAPAZARI’NDA İNSANLARA İSLÂM’I HATIRLATIYOR ‘

‘Benim gönlümde şudur: Bir kere ağbimdir, manevi bakımdan yerde emekleyerek dolaşan Tarık Pekerken’in tay tay durmasını sağlayan kişidir. Adapazarı’nda bir İslam simgesidir; insanlara İslam’ı hatırlatır. Biraz aristokrasi kokar, o da bizim daha çok hoşumuza gider. Onun şeyhliğinde kurulan üç kişilik bir tarikat içinde adımın geçmesi beni mutlu ediyor. Tarikatı kuran (halen tek) mürit arkadaşa teşekkür ediyorum. Cenabı Allah ona hayırlı uzun ömür versin, inşallah hep aramızda olsun.’ (6)

Tüccar Alaattin Kalay : ‘KENDİNDEN VAZ GEÇMİŞ BİR ADAM ‘

‘Sadık Canlı denilince ilk alıma gelen, vefa kelimesidir. Hakikaten vefalıdır, arar sorar yani. Sonra kendinden vazgeçmiş bir adam gelir. Ama dünyadan değil. Çünkü coğrafyamızın her şeyiyle ilgilidir. Milletin derdiyle ilgilenerek deva bulan bir insandır o. Milletin zekâtı, fitresi, sadakası en doğru yere gitsin diye gece gündüz mücadele eden biri adamdır Sadık Canlı. Şefkatli ve samimi bir insandır. (7)
Gazeteci Zeki Aydıntepe: ‘MESLEĞİNE İHANET EDEN BİR DERVİŞ ‘

‘Mesleğine ihanet eden bir derviştir. Ondan esasında yararlanılacak konu sağlık; ama o taşın altına elini koymayıp kolay olanı seçiyor. İnsanın hem inançlı, hem de mesleğinde ehil olması istenilendir. Birini dışlayıp diğerinde yol almak ikisinden birine ihanet sayılmalı. Önemli olan bütün haliyle ve bütün bildikleriyle insanlara yardımcı olabilmektir. Bir yönüyle kayıp bir yönüyle sevgi saygı gören birisi olmasını değil de her konuda örnek alınacak bir kişi olmasından yanayız. İnsanlığına, yarımlaşma duygusuna, merhametine diyecek bir şeyimiz yok. Ama bir kimlik kazandırmada önemli rol oynayan bilgi ve birikimine sırt dönmesini de hoş karşılamıyorum. Bütün bizce olumsuz görünen yanlarına rağmen onu sevmemek mümkün değil. (8)
Çizer Osman Suroğlu: ‘DOKTORLARIN DERVİSİ’

‘Çok değişik bir insan. Adapazarı’nın ‘nev-i şahsına münhasır’ insanlarından birisi; duruşuyla, giyinişiyle, davranışıyla çok farklı yani, hemen kendini belli ediyor. Ben onu etrafa anlatırken ‘doktorların dervişi’ diyorum. Özellikle alternatif tıpı ön plana alması dikkatimi çekmişti, hatta ben oradayken Zafer’de bu konuyla ilgili yazılar da yazmıştı. Bu konuda da çalışmalarını çok takdir ediyorum. Uzaktan da olsa tanıdığım, sevdiğim, takdir ettiğim biridir. Gördüğünde ‘Suroğlu gel, otur’ der, çizgilerimi takdir ettiğini de söylemişti bir kaç defa. Bir şehri şehir yapan Sadık Canlı gibi insanlardır yani; varlığı Adapazarı’na çok şey katıyor diyebilirim’ (9)

Tüccar İsmail Çakmak: ‘ BENİM İÇİN TIBBI NEBEVİ‘

‘Benim için Tıbbı Nebevi, yani İslami tıbbın karşılığıdır. Çağımızın İbni Sina’sı görüyorum onu ben. Fedakâr adamdır, ciddi fedakâr adamdır. Hep veren olmuştur. Klasik görünüşüne bakmayın, modern bir derviştir o. Kariyer olarak sosyal yapı arasında, mektepliler içinde toplumun orta ve alt grubuyla olan ilişkilerinden dolayı ona ‘Adapazarı Bilgesi’ diyebiliriz. Sosyaolojideki ara elamndır o. İdarecilerle eşraf ile avam arasında köprüdür o. Şehir için bilgi alınacak birisidir. Yaşama biçimi, topluma, cemiyete verdikleriyle d ebunu fazlasıyla ahk ediyor. Vere vere iki yakası bir araya gelmiyor‘ (10)

Yayıncı İsmail Aydın: ‘ SAFİYANE MÜNEVVER ‘

‘Adapazarı’nın münevverlerindendir. Bütün işlerine çocuk sevecenliğiyle sarılır. Her işinde çocuk safiyaneliği vardır.  Muhataplarına kıymet verir. Bireysel yaşamı da böyledir, yani çocuk sevecenliği içerisindedir. Onda hem münevverliği hem de safiyane çocuk duygularını her zaman görmek mümkündür. Matematikten yani paradan anlamaz. En sevmediği şey toplamaktır (para). Tek biriktirdiği dostlarıdır. ‘ (11)


Kırtasiyeci Şaban Üstüner: ‘ CANLI AİLESİ ADAPAZARI İÇİN ÖNEMLİ BİR AİLE ‘

‘Çok sevdiğim yakın bir dostumdur. Çok iyi bir insandır. Rahmetli babası Ömer Canlı da Adapazarı eşrafından çok iyi bir insandı. Uzunçarşının en eski manifaturacılarından birisiydi. Belediye meclis üyeliği de yapmıştı. Canlı ailesi zaten Adapazarı için önemli bir ailedir. Yenicami’de Köfteci Saffet Ağbi vardı, Orhan camii cemaati olarak sabahları namazdan sonra oraya çorba içmeye giderdik. O da Almanya’dan daha yeni gelmişti. O da sabahları Saffet ağbinin yanında otururdu, daha sakalı da yoktu. Ben çok acı biber yerdim, o da diyor ki, oradan hayran hayran sana bakardım diyor. O günlerden tanışırız. Sadık hep gelir uğrar bana. Siyasi konularda, dini konularda bazı takışır, bağırışırız..’ (12)

ŞEYHİMİZİN HİMMETİ

Bilenler bilir; Sadık Canlı’yı çok seven iki arkadaş (biri Tarık Pekerken, biri de bu satırların yazarı) 1996 yılında (şaka maka on beş yıl geçmiş üzerinden) bir tarikat kurarlar; amaç bellidir: Sadık Canlı’yı düzeltmek. Asi mürit, şeyhliğe Sadık Canlı’yı, şeyh vekilliğine de Tarık Pekerken’i oturtur. Yüzlerce binlerce anı, anekdot yaşanır on beş yılda. Kitap olur cilt cilt. Gerçi geçen sürede ne şeyhte düzelme görülür, ne de iki müritte. İşte anılardan birisi: Yıl 2009 baharı, Kent Meydanı bitmek üzere. Kitapçı İsmail Aydın’la alanı gezerken, İsmail’in 20 santimlik otopark betonundan toprak zemine düşüp yuvarlanmasın mı, simsiyah takım toz toprak olmasın mı? Neyse gezdik, gördük, işyerlerimize döndük. Şeyh vekili Tarık Pekerken’den telefon: ‘Geçmiş olsun’, ‘sağol ağbi de anlayamadım?’, ‘Şeyhe dil uzatırsan sık sık, böyle düşersin işte!’, ‘Ağbi düşen ben değilim, İsmail düştü, ben sendeledim sadece’, ‘O da şeyhimizin himmetinden işte, uyarmış seni, sallamış bırakmış. Merhameti yine fazla gelmiş!’ (‘Şeyh uçmaz mürit uçurur’ Türk atasözü bu durumlar için söylenmiş olmalı.)
-
--------
1) Hamza Tekin, 1945 Yozgat doğumlu, Emekli Kur’an Kursu Öğretmeni, hâlen Tozlu Vakfı Kütüphanesi müdürü, 21.8.2011’de telefon görüşmemizde anlattıklarından,
2) Mustafa Aydın, 1957 Düzce doğumlu, İngilizce öğretmeni, Adapazarı Orhan Camii İmam-Hatibi, 22.8.2011’de geçti e-posta bilgisinden,
3) Yrd.Doç.Dr.Hasan Sağlam, 1961 Trabzon doğumlu, SAÜ Araştırma Hastanesi’nde görev yapıyor, 21.8.2011’de telefon görüşmemizde anlattıklarından,
4) Lütfü Salım, 1944 İzmit doğumlu, temizlik malzemeleri ticaretiyle iştigal ediyor, 23.8.2011 tarihinde telefonla yaptığımız görüşmede anlattıkalrından,
5) Erol Girişken, 1948 Adapazarı doğumlu, tüccar, ayaklı Adapazarı arşivi, 21.8.2011’de telefon görüşmemizde anlattıklarından,
6) Tarık Pekerken, 1957 Adapazarı doğumlu, Makine mühendisi, Mazlum Şekerleme’nin sahiplerinden, 22.8.2011 tarihinde yaptığımız telefon görüşmesinde anlattıklarından,
7) Tüccar Alaattin Kalay, 1965 Malatya doğumlu, Kuruyemiş ticareti yapıyor, 21.8.2011’de telefon görüşmemizde anlattıklarından,
8) Zeki Aydıntepe, 1943 Niğde doğumlu, Sakaryasporlu profesyonel sporcu, Yeni Sakarya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, 22.8.2011 tarihinde yaptığımız telefon görüşmesinde anlattıklarından,
9) Osman Suroğlu, 1955 Pertek doğumlu, inşaat müh. Çizer, 19.8.2011 tarihinde platin Han’daki bürosunda yaptığımız görüşmeden,
10) İsmail Çakmak, 1963 Adapazarı doğumlu, kumaş ticaretiyle meşgul, 19.8.2011tarhinde Terziler Kooperatifinde yaptığımız görüşmede anlattıklarından..
11) İsmail Aydın, 1960 Düzce doğumlu, yayıncı, 19.8.2011 tarihinde Değişim Kitabevinde yaptığımız konuşmadan,
12) Şaban Üstüner, 1934 Adapazarı (Maksudiye) doğumlu, kırtasiyeci, 19.8.2011  tarihinde Yavuz Kırtasiyede yaptığımız görüşmede anlattıklarından.
Portre / Fahri Tuna
DR. SADIK CANLI:
Modern Tıbbın Beyaz Lekesi!

Bir izzet abidesi.
Modern tıbbın beyaz lekesi.
Zaten lûgatında sadece iki renk mevcuttur: Beyaz ve siyah.
İlkelerin adamıdır o; ilkelerin ve ilklerin.
Gönlünü insanlara ya “tam açar”, ya “tam kapatır”.
1948 doğumlu. Önce Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezuniyet... Ardından Almanya Ruhr’da on yıl, genel cerrahlık ve kaza cerrahlığı mütehassıslığı...
Çifte cerrahlık mütehassıslığından sonra ülkesine dönen Sadık Bey’in, yaptığı ilk cerrahi müdahale, “modern tıb”ba oldu; cerrahımızın hastası yirmi küsur yıldırameliyat masasından kalkabilmiş değil; halen bitkisel hayatta.
Sadık Canlı’ya göre, modern tıp “Emeviler’le başlar, Fransızlarla değil.” Modern tıbbın bir tek itici gücü vardır: Sömürü” (1)
Dr. Canlı’nın “İslâmî Tıp Tezi” nde, ilk reddiyesi İbni Sina ve Farabi’yedir. Zira; “Modern tıbbın ilham kaynağı bu iki zattır; bozulma onlarla başlamıştır.” (2)
On bir adet tıp kitabını, Osmanlıca’dan günümüz Türkçesine bizzat kendisi çevirdi.
Deva iksirini fıtratın saf ve bakir diyarlarında arayan bir tıp dervişidir.
Modern tıbba karşı Muhammed Ali...
Tam adı Ahmed Sadık Canlı. Doğrudur; o hem çok hamdeden bir ahmed, hem Allah ve Resulü’nün sadık bir bağlısıdır: Buna, onu tanıyan herkes şahadet eder.
İki metrelik sicim gibi bir boy, beyazı siyahına galip uzun saçlar ve uzun sakallar, uzun oval bir yüz, hafif kalın ve belirgin bir burun, tarihin derinliklerinden bakıyor izlenimi veren zeki bir çift göz... Geniş alnının altını süsleyen kavisli belirgin kaşlar...
Yüz çizgilerinde insanlık tarihinin izleri okunur... Hemen daima, Hz. Adem’le başlayan bir çizginin birikimleriyle yoğrulmuş bir ruh hali.
Hayatının üç aşaması var:  Gençlik yılları, bohem hayatı, sırat-ı müstakim dönemi. Üç dönemin de belki tek ortak paydası; kitap kurdu olmak...
Okuduğu her yüz kitaptan onu tıpla ilgiliyse, doksanı fıkıh, tarih sosyoloji, akaid, mezhep ve medeniyetlerle ilgilidir; evinde ve işyerinde binlerce cilt kitaptan müteşekkil bir kütüphanesi mevcuttur.
Yarım asırlık ömrüne sığdırdığı binlerce cilt kitabın ondaki bakiyesi şudur: Bu iş kitaplarla olmaz!...
Hükmü şudur: “Müslümanlar bilim felsefelerini ihdas etmedikçe, onlara kurtuluş yoktur!” (3)
Tozlu Camii bitişiğindeki muayenehanesi de, Marmara Polikliniği’ndeki muayenehanesi de, bir hekim muayenehanesinden ziyade Adapazarı’nın ‘Hikmet Meclisi” dır;  beyni fikir ve medeniyet hassasiyetiyle zonklayanların yollarının kesiştiği noktadır orası.
O bazılarının ağabeyi, bazılarının üstadı, bazılarının sırdaşı, bazılarının dert babası; mesela Tarık Pekerken’le benim şeyhimdir; bir farkla; bizim tekkede müritler şeyhi yönetir!..
Zaman zaman Ebu Hanife bakışı, ekseriya İbni Arabi yaşayışı, arada bir İbni Teymiyye... İşte Sadık Canlı!...
Orucu Davudidir; bir gün açık, bir gün kapalı.
Dostlarına göre; yakın dostu merhum özdeyiş sanatçısı Mehmet Salah gibi, sigarayı çaya yaren eden; rahle-i sohbet halkası piridir.
Coğrafyamızın muhtarıdır o; Balkanlardan Kafkaslara onun kadar ilgi sahibi insanı, az gördüm. Aynı şekilde o ülkelerden gelenlerin de ilk uğrak yerlerindendir tekkesi.
Çocuklarımızın isimleri bizim dünyamızı açıklar; işte altı çocuğunun isimleri: Ece, Aslı, Ayşe, Fatma, Zeynep ve Mustafa Ömer.
Akide şekeri götürdüğümde çocuklar gibi sevinen bir tek çocuk gördüm hayatımda: Sadık Canlı; akideyi yerken adeta Devlet-i Aliyyeyi Osmaniye’de yaşamaktadır.
İtiraf etmeliyim: Ona her akide götürüşümde, bir taşla iki kuş vurmaktayım: Bir, onu mutlu görmek, iki, yüz yıllık Mazlum Şekerleme’nin fındıklı akidesini test ettirmek...
Hikmet ve kitap mecnunlarının uğrak yeri, bizim kitapçı İsmail’e göre; “öfkelerinde de, sevgilerinde de biraz mübalağalıdır”; mübalağanın yakıştığı adam!
Bohem bir hayatın zirve ve uçurumlarından, insanlık tarihinin zirvelerinde kanat çırpmak...
... İşte Sadık Canlı’nın hayatı...

(1)           Akit Gazetesi, 29 Ekim 1997 tarihli röportajı.
(2)           Akit Gazetesi, 29 Ekim 1997 tarihli röportajı.
(3)           Özel bir sohbetinden.


Sadık Canlı 25 yaşında  

garip1


Sadık Canlı 55 yaşında
garip2



















 Sadık Canlı 60 yaşında
garip3


5. Sapanca Şiir Akşamları’nda Boşnak Şairlerle Sohbet – 2005
(Soldan oturanlar: ) Mustafa Şırbiç, Dr. Sadık Canlı, Seida Cehayiç (ayaktakiler soldan:) Dr. Hasan Sağlam, Yrd.Doç.Dr.Yılmaz Güney. (Fotoğraf: Fatih Gürsel)
garip4


Üç kişilik Sadikıyyun Tarikatın ikisi: Sahte Şeyh ve Asi Mürit Sadık Canlı ve Fahri Tuna) – 2005
(Fotoğraf: Fatih Gürsel)
garip5

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder