22 Haziran 2017 Perşembe

Melekler namaz kılanın lehinde şahitlik yapacak

Namaz, Müslümanların dünyevi meşguliyetlerine mola vererek Allah’a yönelme, psikolojik olarak rahatlama çabasıdır. Allah Resûlü, meleklerin namaz kılanların lehinde şahitlik yapacaklarını ifade ediyor.


Namaz, bütün peygamberlerin Allah’a yönelişinin en somut ifadesidir. Peygamber Efendimize, “Şüphesiz benim namazım da, kurbanım da, hayatım da ölümüm de alemlerin Rabbi Allah içindir” demesi emredildiği gibi, HZ. İBRAHİM de, “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle” diye dua etmişti. Hz. İsmail, halkına namazı ve zekatı emretmişti. Lokman, “Yavrucuğum! Namazı dosdoğru kıl” diye tavsiyede bulunmuştu. Allah, Hz. Musa’ya, “Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl” diye emretmiş, İsrailoğulları’ndan namaz kılma sözünü almıştı.

Kuran-ı Kerim’de kendilerinden övgüyle bahsedilen müminlerin özellikleri sıralanırken, onların “namazlarında huşu içinde olduklarının”, “namazlarını muhafaza ettiklerinin” ve “namazlarına devam ettiklerinin” altı ısrarla çizilir. Diğer taraftan namazı ciddiye almayıp ondan uzaklaşan, onu gösteriş için kılan ve kılarken de tembellik yapan kimseler yerilir.
Namazda acele etmemeli
Namaz, müslümanların dünyevi meşguliyetlerine kısa bir mola vererek Allah’a yönelme, psikolojik olarak rahatlama çabasıdır. Sahabeden Ebû Huzeyfe’nin naklettiğine göre, Peygamberimiz sıkıntılı bir işle karşılaşınca namaz kılardı.
Ne yazık ki çoğu zaman namazlarımızı “üzerimizden yük kalksa” diye isteksizce kılıyor, hakkını veremiyoruz. Namazda acele etmemeli, kıyam, kıraat, rükû, secde gibi rükünleri gerektiği gibi yerine getirmeliyiz. Nitekim Peygamber Efendimiz rüku ve secdeleri tam yapmayan kişiyi “namaz hırsızı” olarak nitelendirmiştir.
Kulun kıyamet günü, Allah haklarından ilk hesaba çekileceği ameli namaz, kul haklarından ise döktüğü kandır. Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabbi:  Kulumun nânamazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği natamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.” (Tirmizî, Mevâkît, 188)
Sabah ve ikindi namazında
Meleklerin namaz kılanların lehinde şahitlik yapacaklarını Allah Resûlü şöyle ifade ediyor: “Bir takım melekler geceleyin, diğer birtakımı da gündüz vakti birbiri ardınca gelip sizin aranızda bulunurlar. Onlar Sabah namazı ile ikindi namazında bir araya gelirler. Geceleyin aranızda kalmış olanlar Allah’ın huzuruna çıkarlar. Allah Teâlâ, kullarının hâlini çok iyi bildiği halde, meleklere: Kullarımı ne halde bıraktınız? diye sorar. Melekler: Onları namaz kılarken bıraktık; yanlarına da namaz kılarken varmıştık, derler.” (Buhârî, Mevâkît, 16)
Normal şartlarda namazı kılamayacak olanlara dinimiz her türlü kolaylığı sağlamıştır. Su bulamayanlar, teyemmüm ederek; savaş hâlinde olanlar, güçlerinin yettiği şekilde; ayakta durmaya güçleri yetmeyen hasta ve özürlüler oturarak; buna da güçleri yetmeyenler, yatarak îmâ ile namazlarını kılabilirler.
İyi davranışlar ve erdemler, namaz sayesinde korunur. Namaz ihmal edildiği zaman ise, bu değerler de yok olmaya mahkûm olur. Bu bakımdan, yedi yaşından itibaren çocukların, anne babaları tarafından namaza alıştırılmaları tavsiye edilmiş; on yaşından itibaren ise ergenliğe hazırlık olması için düzenli bir şekilde namaz kılmaları adeta emredilmiştir (Ebû Dâvûd, Salât, 26).
Temcit pilavı

Hz. Bilal’in oruç tutacak olanları sahura kaldırmak için okuduğu ezandan hareketle Osmanlı döneminde sahur vaktini duyurmak için Allah’a hamd ve övgü, Peygamberine salat ve selam okunmuştur. “Temcit” adı verilen bu uygulamaya atfen dilimizde “temcit pilavı” şeklinde bir tabir oluşmuştur. Zira o günlerde akşamdan hazırlanmış pilavlar, sahur vaktinde temcitler okunurken çıkarılır, ısıtılır ve sahur yapılırdı. Osmanlı’daki bu geleneğin yerini daha sonraları, oruç tutanları uyarmak üzere caddelerde maniler eşliğinde davullar çalan Ramazan davulcuları almıştır.
Hz. Nuh’un duası

Ey Rabbim! Bana, anneme-babama ve evime mümin olarak giren herkese ve bütün mümin kadınlara ve erkeklere bağışlayıcılığını göster; zulüm işleyenleri her zaman helake uğrat!” (Nuh suresi, 28):
?
Bir ayet
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarın için önceden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (el-Haşr, 59/18).
?
Bir hadis
“Bütün insanlar hata işler. Hata işleyenlerin Allah katında en makbul olanları tövbe edenlerdir.” (Tirmizî, Sıfatu’l-Kıyâme, 15).
?
İKİ soru - İKİ cevap

- Bir kimse namaz kılmayan eşinden dolayı sorumlu mudur? 

İslam’a göre her birey kendi yaptıklarından sorumludur. Başkalarının yaptıklarından sorumlu değildir. Kuran-ı Kerim’de “Hiç bir günahkâr başkasının günahını çekmez. Eğer yükü ağır gelen kimse onu taşımak için (başkalarını çağırsa) onun yükünden hiç bir şey (alınıp) taşınmaz. Akrabası dahi olsa (kimse onun yükünü taşımaz).” buyrulur [Fâtır, 35/18]. İslam, her insanın bir iradesi ve seçme hürriyeti bulunduğunu ve bunun sonucu olarak yaptıklarından sorumlu olacağını bildirmiştir. Bir Müslüman ibadetlerini yerine getirmezse bunun hesabını Allah’a verecektir. Namaz dinimizin emrettiği ibadetlerin en önemlisidir. Bir kimse namaz kılmayan eşinin beş vakit namazını vaktinde eda etmesi için namazın faydalarını güzellikle anlatmalı; onu eğitip bilgilendirerek geçmişteki ihmalkârlığından ötürü tevbe etmesini sağlayıp, namaz kılmaya ikna etmeye çalışmalıdır. Güzellikle yapılacak tavsiyelere rağmen eşin namaz kılmamasının sorumluluğu tamamen kendisine aittir.

- Çocuklar için düzenlenen kırk çıkarma töreninin dinî dayanağı var mıdır? 

Bebeğin dünyaya gelişinin 40. gününü kutlamak amacıyla yapılan törenlerin dinî bir dayanağı bulunmayıp tamamen örfe dayalıdır. Bu sebeple geleneklerimizde yapılan böyle törenlere dinî bir anlam yüklememek ve bu uygulamaları vazgeçilmez bir görev gibi kabul etmemek yerinde olur.
Sokollu Mehmed Paşa Camii
İstanbul’un Fatih ilçesi Kadırga semtinde bulunan Sokollu Şehit Mehmed Paşa Camii ya da kısa adıyla Sokollu Camii, Mimar Sinan’ın Sadrazamlar için yaptığı en büyük ve gösterişli camiilerden biridir. Osmanlı döneminin en özgün külliye mimarisi örneklerinden olan yapı, Hacerü’l Esved’in taşlarıyla örülü tek cami olma özelliğine de sahip. Kâbe-i Muazzama’da bulunan Hacerü’l Esved muhafazaya alınırken çevresinden kopan 10 cm. büyüklüğündeki parçalar, caminin inşaatı sırasında getirilmiş ve caminin giriş kapısının üzerinde, mihrabın üst orta kısmında, minber giriş kapısının üzerinde ve minber kubbesinde olmak üzere dört ayrı noktaya altın çerçeve ile gömülmüş. Cami, Sultanahmet Camii’ne sadece birkaç yüz metre uzaklıkta, Kadırga’ya inen yokuş üzerinde, içerisinde barındırdığı Müslüman âlemi için paha biçilmez değerlerle ziyaretçilerini bekliyor.
Camideki saklı güzellik
Yapıldığı günden beri deprem, yangın gibi hiçbir doğal afetten zarar görmeden, her dönem ibadete açık biçimde günümüze gelmeyi başarmış bir yapı Sokollu Camii. 1571 tarihli Mimar Sinan imzalı bu zarif eser, Sokollu Mehmed Paşa tarafından, eşi ve aynı zamanda 2. Selim’in kızı Esmehan Sultan’a ithafen yaptırılmış. Dış avlusu olmayan caminin iç avlusuna kuzey kapısından merdivenlerle giriliyor.
Merdivenlere atılan ilk adımda bu sevimli caminin sıcak ve davetkâr görünümü insanı büyülüyor. Küçük avlunun üç tarafı revaklar ve üzerleri kubbeli 16 medrese odasıyla kuşatılmış. bugün bu odalar Kuran kursu olarak işlevini sürdürüyor. Tek minareli küçük bir cami olmasına rağmen, Mimar Sinan’ın ustalık dönemine denk geldiği için yapının her yerinde bir özen göze çarpıyor. Revakları kubbeye bağlayan kemerler önemli bir mimari tarzı simgelediklerini adeta haykırıyor. Merdivenli girişin üzerindeki dershane, avlunun ortasındaki sütun ve mermer şebekeleri sanatkârane işlenmiş kubbeli şadırvan, avluya değişik bir hava veriyor.
Mimar Sinan, bu camide klasik devir altıgen planını tekrar fakat daha da üretken bir biçimde uygulamış. Altı ayak üstünde yükselen kasnağa oturmuş merkezi kubbe ana mekânı kaplıyor. Büyük kubbenin iki yanında ikişer kubbeyle örtülmüş ve bayanlara ayrılmış bölümler bulunuyor.
Mihraptan tavana
Cami içerisindeki benzersiz özelliklere sahip çiniler, diğer hiçbir camide görülmeyen biçimde; mermer mihraptan tavana kadar olan bölümde, minber külâhının üzerinde, pencere alınlıklarında ve kubbe kemerlerinde kullanılmış. Süslemede çini bolca kullanılmış ama bu kullanım mimariyi ezecek boyuta ulaşmamış. Sinan’ın, Süleymaniye Camii’nde akustik keşfinde nargileden faydalandığı bilinen bir konudur. Tasarım etabında akustiğe büyük önem veren, detaylı hesap ve planlama sonucu oluşan tasarımı uygulayan büyük mimar, bu camideki akustik meselesini de boş küplerle çözmüş. Kubbe kasnağı üzerinde bulunan oyukların içine küpleri gömmüş. Mekân içindeki tüm sesi, bu küplerle kubbede toplamış.
Sokollu Mehmed Paşa adına yapılan 4 cami daha bulunmaktadır. Bu camilerden biri İstanbul Beyoğlu’nda Azapkapı‘da, biri Büyükçekmece’de,  biri lüleburgaz’da, diğeri de Hatay’ın Payas ilçesindedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder